28 Aralık 2009 Pazartesi

Yok ya!

Aman Allahım!
Yurdum insanı neymiş de ben yeni öğreniyormuşum. İnsanların ne kadar gerizekalı olabileceğini otobüslere bindikçe daha iyi idrak ediyorum. Bugün sabah kursa giderken yine her zamanki gibi dakka hesabını tutturamayan otobüse son anda yetiştim. Neyse ki yer buldum. Giderken varacağımız yere yakın otobüse bir teyze bindi. Teyzenin tek gözünde koca bir bandaj vardı ve tam önümde duran vicdanımla başbaşa kaldım. Acaba otobüs böyle tıkış tıkışken ve tam önümdeki herif gözlerini dikmiş bakarken ve otobüslerde ayakta kalan bir genç kıza yapılabilcek birçok sapık
lığa şahit olmuşken ve hatta tam dibimde benim yaşlarımda bir çocuk dururken benim mi yer vermem gerekiyor? Kalkıp kalkmamak arasında gidip gelirken arkadaşım 'kalkma sakın!' diye uyardı beni. E kadın yere yığıldı yığılacak haline acımayan yok. Ben hala karar vermeye çalışırken önümdeki dingilin teki bize bakıp 'Terbiyesizler kadının haline bak yer vermiyorlar tüüü!' demeye başlayınca benim iyice sinirlerim gerildi. O lafın üzerine kalkacaksam bile vazgeçtim. Hemen sonra önümdeki kız kalkıp yerini verdi ve ayaktakiler bize öyle bir bakış attı ki o anda yılın toplu cinayetini işleyebilirdim. Çok merak ediyorum oturan kendileri olsa kaçı yer verirdi... Neyse uzunca bir süre daha yol gittik ve önümde oturan o gözü bandajlı kadın bir o yana bir bu yana sallana sallana bizim ineceğimiz yere kadar geldi. Beraber otobüsten indik ve o yerlere yığılmak üzüre olan kadına otobüsten inerken bir enerji geldi bir güç geldi birden bir kendine geldi kocasıyla birlikte koşa koşa piyango bileti aldılar. Ben de bu durumun analizini yol boyu yaptım ve şuna karar verdim. Kesinlikle kimseye yer falan vermiyorum! Vermiyorum kardeşim! İsteyen saygısızlık olarak alabilir umrumda bile değil ben otobüste tanımadığım birine yer verip tacize uğramak zorunda mıyım? ömrümde ilk defa gördüğüm heriflerle kucak kucağa seyahat etmek zorunda mıyım? İnsanların mide bulandırıcı kokusunu içime çeke çeke gelmek zorunda mıyım? Ben bunları yaşamak isteniyorum. Yer bulduysam kimse beni kaldıramaz ortalık sapık dolu. Hemcinslerim beni daha iyi anlar öyle iğrenç heriflere rastladım ki otobüslerde kimse beni bundan sonra oturduğum yerden kaldıramaz!

27 Aralık 2009 Pazar

...

Geçen hafta görememişim, nasıl da özlemişim...
Çilli papatyam ^^!

26 Aralık 2009 Cumartesi

Minnoş'a kardeş gelirse?


Bugün Minnoş'a kardeş getirmek gibi bir hata yaptık. Daha önce de Minnoş'u başka kedilerle karşılaştırmaya çalışmıştık ama her seferinde büyük tepkiler verdi hatta bırak karşılaştırmayı bir keresinde eve sokakta bir erkek kediyi okşayıpta gelmiştim ve o elimi kokladığında öyle bir çığlık attı ki gören etinden et koparıldı sanardı. Beni kapının köşesine sıkıştırdığında annemler spreylerle zor ayrımıştı. İki gün suratıma bakmadı, günlerce kıyafetlerimi kokladı ve bağırdı.
Bugün de dişi bir kedi apartmana girmişti biz de onu minnoşla tanıştırmak istedik. Aslında sedece uzaktan birbirlerini izlesinler belki minnoş sever dedik. Enise kediyi kucağına alıp yukarı çıkardı bizde annemle minnoşu getirdik. Minnoş ilk kedi siyah olduğu için Enise'nin montundan kediyi ayıramdı ve sadece baktı biz de heyecanlandık tabi galiba sevdi kediyi diye bu sefer annem Minnoş'u kucağına alıp kedinin iyice dibine getirdi. Burun buruna geldiklerinde birbirlerini kokladıklar ve Minnoş o an
da kayışı kopardı. Kedinin suratına tokadı bastığı gibi tekarar çığlık attı. Sonra kız kardeşimi hışımla kapı dışarı etti ve beni yine köşeye sıkıştırdı. Tabi ben evde olduğum için paçayı yırttım ama kardeşim yarım saat içeri giremedi. Her kapıya uzandığımızda son ayar bağırıp kapıya hamle yaptığı için içeri birini almak imkansız hale geldi. Uzun süre annemle ne yapacağımızı şaşırdık. En son minnoşu bağırta bağırta mutfağa soktuk ve kardeşimi bizim odaya aldık. Tabi maceramız burada bitmedi. Minnoş üstüne bırak gülü deve dikeni bile koklatmayacağını bize en acı şekilde ispatladı. Uzun süre bizim odadan çıkamayan kardeşim bu sefer de mutfağa geçene kadar Minnoş'un gazabından kurtulamadı. Onun bastığı her kareyi tiksintiyle koklayan Minnoş Enise'yi her gördüğünde bağırdı ve şu an hala sinirinden ne yapacağını bilemez halde tedirgin bir şekilde evi dolanıyor. Enise mutfaktan çıkamadığı için akşam gideceğimiz yere de gidemedik. Zavallı kardeşim biliyor ki kapıyı açıp Minnoşla yüzleşirse Minnoş onu parçalar. Yani kedimiz diye demiyorum bütün isteklerini kaba kuvvetle yaptırmaya alışkındır :) İlk geldiğinde elimde açtığı yaraların izleri hala geçmedi =)) Diğer kediyi de evimize getirme hayallerimiz suya düştü. Minnoş'un kesin tavrı var 'O bu eve gelirse ben giderim!' :P :))) ,
O sevmli bir canavar ^^!

25 Aralık 2009 Cuma

Danışmalardaki asık suratlı, kendini doktor zanneden insanlara da laneeet!

Bugün hastaneye gittim gerizekalı bir herife gerizekalı olduğunu ispatladım ve otobüste bir adamın siyaset hakkında verdiği konferansı dinleyerek geldim.
Giderken kimliğimin cüzdanımda olduğuna emin olduğum için çantamı cüzdanımı aldım çıktım. Hastane çok uzaktı ve kimliğimi evde unuttuğumu da anca yarı yolda farkettim. Onun yerine öğrenci kimlik kartımın geçeceğini umut ettim ve geri dönmedim. Randevu alırken adam kimiliğimi sordu ben de unuttuğumu söyledim. Onun yerine öğrenci kimlik kartımı uzattım ki bildiğim kadarıyla kimlik kartının yerine geçebiliyordu. Neyse derdim o değil adam kimlik numaramın geçersiz olduğunu söyledi. Bana kimliğimi ısrarla sordu ben de ikinci defa unuttum dedim. Tekrar ukala bir tavırla 'niçin?'diye sordu aynı cevabı verdim. Arkasından en az on defa daha aynı tempoda niçinniçinniçinniçinniçinniçinniçinniçinniçinniçin? diye sorunca ukalalığına iyice tepem attı. Cevap vermicektim ama son anda döndüm parmağımı burnuna doğrultup ' Fazla uklasın haberin olsun!' diye bağırdım. Hiçbirşey demedi öylece baktı.'Niçin?' lafını tekrarlamaya devam etseydi onu köstebek yuvasından çıkartır kafasını topuklu ayakkabımla ezer sonra o kalabalığı da üstüne salardım tepem atınca herşeyi yaparım! Netice olarak boşu boşuna günümü ziyan ettim...

24 Aralık 2009 Perşembe

Otobüslere Laneeeet!!

Kurstan şimdi geldim ve sonunda bunca zamandır ne için para kazanmaya çalıştığımı buldum. ARABA ALMAK! Evet evet kesinlikle araba almak fotoğraf makinesinden sonra kendime koyduğum devasa hedef. Şu otobüslerden öyle canım yandı ki başka bir hedef bulamıyorum. Daha bugün otobüste oturarak gelmeyi başarabildiğim halde dibimdeki tek dişi kalmış canavarın nefes ve vücut kokusundan bütün yol boyu midem ağzımdaydı. Nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama en acı işkence metodları arasına girebilir. Haftanın iki günü Bakırköy'e atölyeye otobüsle gidiyorum ve bir gün de başka bir kursa uzun bir yol yürüyerek gidiyorum. kesinlikle yürüyerek gitmek bambaşka. Bakırköy bana uzak olduğu için otobüs yolculuklarımızın her biri ayrı macera. En çok yaka silktiğim ise sapıklar. Ne yazık ki kimisi aç nefsini otobüs fantezileriyle doldurmaktan hiç çekinmiyor. Ne iğrenç herifler var nasıl insanlar var? Kadınlara da lafım var insan hiç mi dişlerini fırçalamaz hiç mi banyoya girmez ya hiç mi elbisesini yıkamaz. Öğk! Hani bakımlı kadından falan bahsederler işte söz konusu bakımlı kadın, üstünü başını yıkayan, evini temizleyen, dişini fırçalayan, banyo yapan kadındır. Ya valla fazlası olmasa da olur nasıl yakıştırır insan kendine çürümüş balık kokusunu öf ya! Valla en taze sitem duygularımla yazıyorum şu otobüslere balık istifi gibi yığmasınlar insanları yazık ya! Böyle giderse kızlarla otobüs maceralarımız adı altında bir kitap yazmayı düşünüyoruz ki bence milletin çilesini en içten duygularımızla dile getirebiliriz. Anlatacak çok şeyim var ama inanın mideniz dayanmaz. Aslında lanet okuduğum şey otobüsten çok içine binen bir takım gerizekalı insanlar. Sonuçta onu lanet bir otobüs yapan onlar!

20 Aralık 2009 Pazar

Depresyonda değilim ı ıh! (geçer geçer! hep geçti yine geçer...)


Bir hali bir haline uymayan insanım. Hem umursamayan hem çok önemseyen insanım. Belli etmek isteyip de sevgisinden kırıntı veremeyen insanım. İçine atıp dışına patlayan insanım. Kendimi tek geçip herkesi uzaklaştıran insanım. İki yüzlü olup iyilik meleği dedikleri insanım. Yalan söyleyen doğru insanım. Çirkin olup güzel sandıkları insanım. Aptal olup akıllı geçinen insanım.
Çok yanlız kaldım. Ruhen bomboş kaldım. Yüksek duvarlar örmüşüm birileri zoru başarsın o duvarlardan sırf benim için atlasın diye bekliyorum. Bencilim. Kırılmıyor bile kalbim sertleşmişim. İçim acımıyor bile... Eskisi gibi değilim ya da kendimi kandırıyorum. Şimdi evimde değilim gitmek de istemiyorum. Bende neyin hiç değişmediğini anlıyorum. Eskiden de kendimi ifade edemezdim şimdi de edemiyorum. Herkesin yanlış anladığı insanım. Herkes mi? Belki de ben anlatamıyorum. Bilmiyorum işte...

15 Aralık 2009 Salı

MUTLU NOELLER?


Biz o kadar özenti bir milletiz ki sinirimden kudurmak üzereyim.
Özentiyiz işte! Herşeyimiz özenti.
Büyük alışveriş merkezlerini bırak artık küçük dükkanların bile kapı önünde çam ağacı var. Hangi bayramı kutluyoruz? Sokakta birini çevirip sorsalar haberleri var mı acaba hangi bayramı kutluyoruz biz? Noel ne demek bilen var mı? Hiç sanmıyorum. Noel baba ne demek? Neden bizim ülkemizde insanlar birbirine 'MUTLU NOELLER!' diyor? Gittikçe normalleşen bu kutlama artık bir Türk geleneği haline getirildi. Ben hiçbir Avrupalının Kurban Bayramını kutladığını sanmıyorum. Ya da hiçbirinin Ramazan ayında oruç tuttuğunu. Bu dini bir bayram! Yılbaşından bahsetmiyorum Noelden bahsediyorum. Nihayet 2010 olduk demiyoruz, mutlu noeller diyoruz birbirimize. Çam ağacı alıyoruz evlerimize. İçimizden birileri üç beş para kazanmak için noel baba kılığına giriyor ama onların da haberi yok ne yaptıklarından.

Wikipediden alıntı:
Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi. Avrupalı putperestler arasında yaygın olan ağaca tapınma, Hristiyanlığı benimsemelerinden sonra, İskandinavyalıların şeytanı korkutup kaçırmak ve Noel zamanında kuşlar için bir ağaç hazırlamak üzere ev ve ambarlarını yılbaşında ağaçlarla donatma geleneği biçiminde sürdü. Almanya'da da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da içine bir Yule (yeni yıl) ağacı konuyordu.

Yeni yıl ağacını evinin en kutsal köşesine koyanlar için hoş bir bilgi...

Günümüzdeki Noel ağacının Almanya'nın batısından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ortaçağda Adem ve Havva'yı canlandıran bir oyunun ana dekoru, cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların bulunduğu bir çam ağacıydı. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine böyle bir cennet ağacı dikerler, üzerine Komünyon'daki kutsanmış ekmeği simgeleyen ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı; bunların yerini daha sonra değişik biçimlerdeki çörekler aldı. Ayrıca bazı yerlerde İsa'yı simgeleyen mumlar eklendi. Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi de bulunurdu. 16. yüzyılda Noel piramidi ve cennet ağacı birleşerek Noel ağacını oluşturdu

Ağacını evine almış fakat hala üstüne ince hamursuz ekmek parçaları asmadıysanız henüz tam anlamıyla yılbaşı kutlamadınız bu da yan bilgi bunu da yapın ki tam olsun.O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kâğıt zincirlerle asılmış mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu artık teknoloji gelişti şimdilerde bizim mahallenin bakkalından bile çam ağacımıza süsler alabiliyoruz. Zahmet etmeden noel kutluyoruz ne mutlu bize ^^!

Noel’in ekonomik yönünün 1800’lerden bu yana gittikçe önem kazanması dini çevrelerde Noel’in dini anlamını kaybedip ticarileşmesine yönelik kaygıları arttırmaktadır. Noel bugün nüfusunun yüzde 60'ından fazlası tanrıya inanmayan İngiltere, Fransa gibi ülkelerde bile coşkuyla kutlanmaktadır. Hristiyan çevreler ise Noel'in bir alışveriş ve hediye bayramı haline gelmesinden ve çocukların Noel Baba'ya, İsa'dan daha fazla önem vermesinden endişe duymaktadırlar.

Biz ne için endişe duyalım bilmiyorum... Yakında yeni doğmuş çocuklarımızı da vaftiz ederiz henüz o kadar ileri bir ülke olamadık ya hani. İlerleyelim arkadaşlar bu ticarete bu anlayışa prim verelim ki gelecek nesillerimiz hristiyanların her türlü bayramını kendi bayramlarıymış gibi benimsesin.
NOT: Hristiyan olan vatandaşlar bu bayramı gönüllerince kutlasınlar beni anlayan anladı nokta.

8 Aralık 2009 Salı

Karmançorman yazım ve Minnoş :)

Pişt blog ben geldim lan!
Heee ağzım bozuldu netcen. Şimdik bizim gızlar bizde toplandıydıh. İşte sonra benim dilim sürşti. Anam sürşiş o sürşiş ben hala özüme dönemedim.
Yok bu ben değilim derhal ben eski ben oluyorum. Kızlar bana bu köylü ağzıyla konuşmayı çok yakıştırsa da ben balkon çocuğuyum diye debeleniyorum. Annem her ne kadar 'Boşuna debelenme yavrum senin anan da baban da köylü, e çocukluğunun % 30'u köyde geçtiğine göre sen de tam balkon çocuğu sayılmazsın' dedi. Sonra düşününce istemeye istemeye hak verdim. Aslında sonra tekrar düşündüm. Köylü olmanın nesi kötü? Asıl balkonda yetişmiş olmak kötü. Bir kere bile çamur banyosu yapamamış olmak kötü. Aslında hiçbiri için kötü diye söylemek istemiyorum sadece bana göre çocukluğunda toprakla haşırneşir olmamış olmak bir eksiklik. Yaşanması gereken birşey. Neyse onu anlatmıcaktım ben. Sahi ben ne anlatacaktım? Iııı aklıma ne gelirse onu anlatayım. Şimdi geçen gün anamdan kız kardeşim iskeletorla birlikte çikolatalı kestane şekeri istedik. Canım annem kestane şekeri diye bana bildiğin çikolata almış :) Neyse onunla da mutlu oldum. Çikolata aşağıda. Ha tabi aradan Pillide görüp aşık olduğum ve bana hediye ettirene kadar kızın gözüne gözüne soktuğum bilekliğim yanlışlıkla çıkmış :p :P :P :P :P Hehe ona sahip olduğuma o kadar mutlu oldum ki duy sesimi cadı! orada taktım daha hiç çıkarmadım!
Ayrıca geçen gün erkek kardeşim makinamı alıp minnoşla uğraşırken fotoğrafını çekmiş. Fotoğraflar müthiş değil ama minnoş hepsine oldukça komik ^^! Hele birinde kızım beni hayal kırıklığına uğrattı :P kendisini erkek zanneden minnoşumu en sevdiği peluşuyla uygunsuz biçimde yakaladık xD xD xD xD

28 Kasım 2009 Cumartesi

Islı kız blogger semalarında görüldü...

Beni buralarda görür müydüük?
Evini süpürüp silebilmiş ve nihayet anasız babasız bol arkadaşlı günlerden sonra kendisine beş saniye ayırabilmiş biri olarak cevabım evet.
Hoş evde yemek namına hiçbirşey yok. Annemler gittiğinden beri evde ordu halinde yaşıyoruz. Giriş çıkışlarda para alsam köşeyi dönerdim :). Dün artık yiyecek bişey bulamadığımız için Burger King'den hamburger istedik. O kadar açmışız ki yetti de arttı. Bu arada anladım ki süper ev çevirebilirim :P Parti bilene yaptık hihi :D Babaannemin ameliyatı iyi geçince kafa dağıtmak için pati yaptık kendi çapımızda. Valla süperdi :) Pilli cadımın da geldiği ilk partimiz oldu. Evde kalanların sayısı günlerdir en az 7'nin altına düşmediği için hayatımın en sosyal iki haftasını yaşadım. Bir hafta sonra ebeveynlerimiz gelecek. Artık beş kişilik bir aile olarak kalabalık olduğumuzu düşünmemeye karar verdim. Eminim onlarla ev sessiz glir bana. İlk günler kafa kafaya ağlaşırken son birkaç günümüz gülme krizleriyle geçti. Bütün arkadaşlarımız yanımızda ve bizimleydi. Kara gün dostum çokmuş anladım. Hoş zaten biliyodum :P Neyse son havadisler bunlardı. Şu da bizim aç bir kız ordusu olarak mutfağa tıkışıp yediğimiz hamburger soframız. :))

17 Kasım 2009 Salı

Canon SX20 IS ilk deneme çekimim...

Muhteşem birşey beklemeyin. Yeni fotoğraf makinemin ilk kez tuşuna basarken pek havamda değildim. Normal bir zaman dilimi olsaydı kutlama eşliğinde yapardım bunu. Evet ilk olarak yüz temizleme jelimin kapağını çektim seyrine doyamıyorum :)

Sonra odadaki her ayrıntıyı çektim ama ilkini koysam yeter fazlalık olmasın güzel şeyler çekince koyarım. Bu fotoğrafı silmedim. İlkler kıymetlidir :) Oy oy makrosunu yerim ben makinemin. Elime yapışıp kalmazsa iyi...

16 Kasım 2009 Pazartesi

bugünden birkaç not...

Fotoğraf makinem geldi blog! sağ salim istediğim gibi herşeyiyle geldi. Kurstan bi geldim yatağımın üstündeydi. Öyle mutlu oldum ki zıplaya zıplaya açtım paketi. Şimdi dokunmaya kıyamıyorum.
Bu arada blog kurstan gelince babaannemin düşüp kalçasının kırıldığını öğrendim :( Şimdi babam hazırlanıyor ve annemle birlikte sabah erkenden memlekete gidecekler. Babaannem ameliyat için Ankara'ya sevk edilmiş. Kaç gün sonra dönerler, durum ne olur bilmiyorum. Doksan yaşında bir kadın için kalça kırığı iyi değil.
Hayatım uzun zamandır mezozoik döneminde. Sanırım dinlenmek için vakit aramak boş yere çabalamaktan öteye gidemicek. Dün saat 2 gibi uyudum ve o kadar erken geldi ki... Yine de halimden memnunum. Sadece bazen hiç olmazsa beynim dinlensin istiyorum...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Yolunu gözlüyorum!

Blog blog blog blog çok mutluyum, süper mutluyum, inanılmnaz mutluyum!
Yolunu gözlüyorum diyince sevgilimi bekliyor gibi anlaşılmış ama farketmez sevgili bekler gibi fotoğraf makinemin yolunu gözlüyorum. Eveeeet Aldım! ggden sipariş ettiğim makinem 7 gün sonra gelirmiş. Yurtdışından geleceği için biraz geç gelecek ama olsun ben onun yolunu aylardır gözlüyordum bir hafta da neymiş :P
Sağlam gelsin de ne gün gelirse gelsin. Kargoda başına bir iş gelir diye ödüm kopuyo.
Aldığım makine canon sx20 ıs. Şu sarışının elinde tuttuğu makine işte. Her ne kadar slr makine istesem de gücüm yetmedi. Olsun bu da işimi fazlasıyla görür. Şu an beş parasızım ama o da olsun. Hatta borcum var o bile olsun. Bu kadar istediğim başka ne vardı bilmiyorum. Hepsine olsun dediğime göre başka bişey yok :P

Ha bu arada blogu çok ihmal ettiğimi biliyorum. Artık diğer yazıları okusam bile yorum yazamıyorum. Hatta çoğu zaman okuyamıyorum. Artık gırtlağıma kadar doluyum. Önceden haftamın 4 günü işgal altındaydı artık cumartesi ve pazarım dışında her günüm dolu. Cumartesi ve pazar günlerinde de ders mi çalışıyım dikiş mi yapayım, teyzemle anlaştığım işi mi yapayım, ingilizce mi öğreneyim, kitap mı okuyayım, ne yapayım? Açıp bilgisayara maillerimi bile okuyamıyorum. Gece uyumak yerine yarım bırktığım işlerimi bitirmek için debeleniyorum. Aylardır sinemaya bile gitmiyorum. Belki de kaşınan bendim. Fazla sorumluluk aldım şimdi altından kalkmak için ciddi çaba sarfediyorum. Çok yoruldum blog :(
Ama fotoğraf makinemi aldım ve bu sevinci kendime çok görmüyorum. Hakettim işte hakettim :P

4 Kasım 2009 Çarşamba

Telesekretere konuş :P

Bundan bir ay önce telefonumun telesekreterine sesimi kaydettiğimde beni böyle eğlendirebileceği aklımın ucundan geçmemişti :)
Beni arayan genelde ulaşamaz. Büyük ihtimalle ya koca çantamda çalan telefonumu bulana kadar çoktan kapanmış olur ya da bir şekilde hiç duymam. Bu dertten son derece muzdarip çevreme iyilik olsun diye ilk defa telesekreter kullanayım dedim. Düşündüm taşındım ve kaydettiğim karşılama mesajım aynen şöyle yaptım
'Merhaba! Büyük ihtimalle herzamanki gibi bana ulaşamıyorsun ama artık bip sesinden sonra mesaj bırakabilirsin!' :)
İlk zamanlar alışık olmayan birkaç kişinin bana ulaşamadığı için sövdüğü mesajlar telesekreterime kaydoldu. Sesleri kaydedildiğinde anlamayanlar bana büyük eğlence oldu :)) Ulaşamadıkları için bu kadar kızdıklarını bilmiyodum doğrusu. En çok kaydolan sesli mesajım aynen şöyle

'Ulaşabilsem şaşarım' xD

Sitem dolu telesekreter kaydımı dinlerken çok eğleniyorum :D
Neden daha önce aklıma gelmedi ki?

2 Kasım 2009 Pazartesi

Hımm....

Upuzun yazamıcam blog ben meşgul ve işi gücü olan bir insanım :p Valla öyleyim! ama son zamanlarda üşengeçin tekiyim. Kursa bile ayaklarımı sürüyerek gidiyorum. Zaten hastayım da... Gribim. Acaba domuzlusundan mıdır diye hiç düşünmedim. Bildiğin griptir geçer :P
Evet acaba benim işim gücüm ne ki açıp iki kelam karalayamıyorum?
Sayıyorum: usta ve tembel bir terziyim, bazen işlerim ters gidiyor, acele ediyorum, arkadaşlarıma vakit ayıramıyorum, yemek yapmayı bilmiyorum, ne ara öğrenicem onu da bilmiyorum, allahtan kursun yolunu biliyorum ama yürümeye üşeniyorum, sürekli tıkınıyorum, ilginç ki kilo almıyorum, sürekli misafir geliyor, ortalık hep dağınık, ingilizce öğrenmeliyim ama ikinci sınıf için toplam dokuz dersi verecek inek de benim, para biriktirmeliyim, para harcamalıyım, ikisini bir arada yapmamalıyım, spor günlerimi ertelemekten vazgeçip buz gibi havada akşam yürüyüşüne başlamalıyım, kitap okumalıyım, derin derin nefes alıp çıldırmamalıyım. Bunlara ayıracağım vakit ise haftaın sadece 4 günü. Geri kalan günler rezervli blogcuğum. Görüyorsun işte şimdi tam şu anda kendime aklıma adı gelmeyen şarkının nakaratında geçen '...şimdi ben ne yapayım...' sözlerini hediye ediyorum. Aslında çalıştığım günleri özlüyorum. O zaman çok daha yoğundu günlerim. Kafamı masadan kaldırıp kaşıyamazken, asosyalliğimin zirvesindeyken, baba mesleğinin sıkıcılığını zirvelerde yaşarken, imza atmaktan uyuşmuş parmaklarımla haftanın çoğunu tek başıma çalışarak geçirdiğim günleri özledim diyecektim ki maddeleri sayarken doğrusu hiçte özlenesi bir yanını bulamadım. Ya da buldum! Babamın beni uyuz gıcık etmesini özledim galiba :( Ne biliyim bişeyleri özledim ama ben de anlamadım :/

İnternette ileri yaşlardaki halimi buldum xD

28 Ekim 2009 Çarşamba

Dikmeye devam...

Bu ara yine siparişlere daldım blogu ve diğer herşeyi unuttum. En son arkadaşım benden Mangoda beğendiği bir montu istedi. Bugün onun kalıbını çıkarmakla uğraştım. Dergiden hazır kalıp değilde tasarım veya hazır bir modelin aynısını çalışmak daha zor. Eğer sorunsuz biterse aşağıdakinin aynısının biraz daha uzunu olacak...

Yine internette beğendiğim birkaç etek modelini eğer kumaşlarımı alabilirsem dikmeye karar verdim. Tabi fikrim değişebilir şu an son derece kararlı olsam bile :) ...

27 Ekim 2009 Salı

Bazen...

Bazen insanın canı sadece plates yapmak ister, bazen sadece uyumak, bazen sadece televizyon izlemek, bazen sadece üretmek, bazen sadece okumak, bazen sadece koşmak, bazen sadece dinlenmek, bazen kalabalıklara karışmak, bazen kendinle kalmak, bazen içini dökmek, bazen içine atmak, bazen yola gelmek, bazen yoldan çıkmak, bazen fotoğraf çekmek, bazen çektiği fotoğrafı seyretmek, bazen günü unutmak, bazen gün saymak, bazen somurtmak, bazen sırıtmak, bazen şaşırmak, bazen alışmak, bazen yarışmak, bazen kaybetmek, bazen unutmak, bazen hatırlamak, bazen duş almak, bazen kirlenmek, bazen ışık, bazen karanlık ister insan.
İnsan çok şey ister ama bazen olur bazen olmaz.

Bense bazen hepsini isterken bazen hiçbirini istemiyorum.

Ya çok bencil ya çok cömert.

Bazen böyleyim işte...

20 Ekim 2009 Salı

Odamızdaki yeni ayrıntı


Odayı boyadığımızdan beri duvar stickerlarına bakıyorduk. Hangisi olur ne yapsak ne yapsak derken geçen gün internette rastladığım birine bayıldım. Sonunda alabildiğimiz sticker Minnoş için ayırdığımız köşeye o kadar çok yakşıtı ki ^^ bir de Minnoş'a daha sevimli bir yatak alırsak süper olacak. Yatakların hemen yanına da ufak birşeyler düşünüyorum bakalım...
En yakın zamanda sevgili odamıza fazlalık gibi gelen papatyalı halımızdan da perdeden de kurtulmak istiyorum. Herşeyi baştan düzenleme kararı aldık bakalım artık ne kadar düzelir...

13 Ekim 2009 Salı

Başımın tatlı belası

Bu aralar minnoş hem çok tatlı hem çok belalı. Hırçınlık ve zerafetin mikkemmel karışımı kedimizin tatilden geldiğimizden beri annemle bir alıp veremediği var. Yok yok araları süper hatta biraz fazla süper.
Minnoştan daha önce hiç bahsetmedim. Aslında geldiğinden beri kedimizin kişiliğini çözemediğim için ne yazsam yalan olur dedim. Artık onu gayet iyi tanıyorum. Dünyanın en vahşi görünümlü uysal kedisi :P Herkez ona soğuk güzel der. Aslında hiç soğuk değil bize karşı tam bir sevgi pıtırcığı ama kapımızdan giren her türlü yabancı ona göre düşman. Bize ilk geldiğinde bizi de düşman bellediği için salonumuzu uzun süre kullanamamıştık :) Tuvaleti suyu herşeyi ordaydı ve alışana kadar evin korkuluğu konumundaydı. Yanına bir metreden fazla yaklaşamamıştık hatta ilk dokunmaları zafer nidaları eşliğinde yaptık. Minnoş kadar ulaşılamaz bir kediye bizden başkası nasıl ulaşırdı bilmiyorum.
İlk zamanlarda elimizi kolumuzu çizip yarsa da hep alışacağına dair bir umut besledik. Neden bilmiyorum evin sahibi ve kraliçe arıyı annem seçti. Evet öyle ama bunu anlamasına çok şaşırmıştım. Ondan başkasının kucağında uyumaz ondan başkasının yanında öyle gurul gurul horlamaz ondan başkasını annesiymiş gibi emmeye çalışmaz. Sadece onun yanında bu kadar mutlu. Annem de onu çok sever ama bu ara minnoş sevgi olayını biraz abarttı. Artık sadece annemin üstünde yatmak istiyor. E hafif de sayılmaz dört kilo ağırlık göğsünde uyumak kolay değil. Bazen gelir ayaklarıma yatar ben uyanmasın diye kımıldamam bile. Tabi sabah uyandığımda bütün bacağım uyuşmuş olur. İlk zamanlar annem üstünde yatmasına bişey demedi ama sonradan baktı olacak gibi değil kapısını kapatmaya başladı. Tabi bütün gece Minnoş hanım hapıyı hiç bıkmadan tırmaladığı için geceleri defalarca uyanmaya başladı. En son çareyi Minnoşu geceleri bizim odamıza kapatmakta buldu. ilk bu gece bizim odada kapalıydı. Bütün gece çaresiz bizimle yatsa da sabah altıda kapıyı tırmalamaya başladı. Tabi ben tuvaletine gitsin diye kapıyı açar açmaz doğru annemin yanına gitti:) Artık Minnoş ve annem her sabah beraber gazete okuyor beraber televizyon izliyor, beraber uyuyor ve annemi sanırım annesi sanıyor.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Kaçık İlhami ve kahve aşkı

Uzun zamandır yazmadım. Aslında yazmaya değer çok şey gördüm ama yazasım gelmedi :P İlhamim kaçtı diyelim. yok aslında kaçmadı sadece kısa süreli seyahatte peki ben onsuz ne mi yapıyorum? Hımm benim ilhamimin bir tane olduğunu kim söylemiş? Sanatsal yönümün apayrı bir ilhamisi var. Mesela kursa başladığımdan beri sürekli aklıma orjinal fikirler geliyor. evet yazamıyorum ama hayata geçrmeyi düşündüğüm pek çok sanatsal faaliyetim var. Hayal dünyamı geliştiriyorum diyelim.
Fotoğraf makinemi almaya çok yaklaştım ama Nikon d40 ve Canon sx10 Is arasında kaldım ve böyle durumlarda Islı ne yapar? Tabiki de ikisini de almaz gider hiç hesapta olmayanı alır. Bu da genel özelliklerimden biri.
Kış geliyor blog! Ben kışı daha çok seviyorum. Hatta yazı tatile gittiğim sürenin kalan kısmında sevmiyorum. Yine yaz ayının sevdiğim nadir özelliklerinden biri soğuk içecekler. Özellikle kahve. Kış gelince en çok soğuk içecekleri özlüyorum. Hazır yazın son günleriyken bugün yine Kahve Dünyasına gitme kararı aldım. En son soldaki Frappeyi içtim ama onu çok beğenmedim. Buzlu Mocha süper. Soğuk türk kahvesini de çok beğenmiştim Buzlu Caffè Latte hiç içmedim nedense görüntüsüne karşı önyargım var.
Neyse bugünlük bu kadar dur hele öpözlü bir sözle kapatalım.
Gönül Ne Kahve İster Ne Kahvehane Gönül Sohbet İster Kahve Bahane

5 Ekim 2009 Pazartesi

Tuhaf :/

Oldukça geç bir saat.
Dün kursun ikinci yılında ilk günümdü. Galiba tiner kokusundan uzun zamandır uzak kaldığım için garip bir gündü. Dönerken kuzenimle beraber yürüyelim dedik. Normalde yürürken hep aynı yoldan gideriz bu hiç değişmedi ama bu sefer minibüsle döndüğümüz yolu tercih etmişim. Etmişim çünki benim bundan haberim yok. Yürüdüğüm yolları hatırlamıyorum.Yolu yarıladığımızda kafamı kaldırıp kuzenime neden bu yoldan gittiğimizi sordum. Nerede olduğumu anca anlamıştım. O da beni takip ettiğini söyledi. Anlaşılan tinerden ikimizin de algısı bozulmuştu. Öylece eve kadar ilk kez o yoldan yürüdük. Eve geldiğimde kafamı kaldıramadım. Öğlen yattığım uykudan akşam kalktım ve sonuç olarak herkez mışıl mışıl uyurken ben gayet dinçim. Ne mi yapıyorum? Hiç ilgilenmediğim Facebook denen şeyde Brain Buddies'de zeki olduğumu ispatlamaya çalışıyorum.
Ortalama bir puanı kabullenemedim nedense :))

3 Ekim 2009 Cumartesi

Yüce karar!


Blog ben yüce bir karar verdim.
Açıklıyorum...
Para biriktiriyorum!
Hehe evet bu benim için çok zor ama istediğim fotoğraf makinesini almak için başka çarem yok. Ben asla para biriktirmeyi beceremem bakalım rekoru kırabilecek miyim...
Immm...
Hımm...
Bu para ya BİRİKECEK ,
ya BİRİKECEK....
Ya da BİRİKECEK.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Balkon çocuğunun köy maceraları!

Evet blog, bu kadar başıboş kaldığın yeter sahibin geri döndü!
Nihayet döndü...
Dün akşam geldim ama işim çoktu yazamadım. İlk defa anne baba memleketinde vakit bu kadar dolu geçti. Köy hayatının sadece ucundan tadına bakmak güzel. Evet şehir dumanlı, şehir havası kirli, İstanbul yaşaması zor yer, buradan gökyüzüne bakınca çoban yıldızını görebiliyorsan şanslısın ama yine de kendime göre sebeplerim var ben bu hayatı tercih ediyorum. Köyde yaşamanın binbir türlü zorluğu var. Belki yazlık güzel olur hani arada kaçar kafa dinlersin ama temelli yaşamak beni düşündürüyor.
Fotoğraflı anlatım yapmak istiyorum çok güzel fotoğraflar çektim.
Dokuz saatlik yolculuk sıkış tıkış gitsek de kolay oldu. Seneye uçak yolculuğu için kafa ütüleme planlarına şimdiden başladım.
Önce babamın köyüne gittik. Üç gün orda kaldık. Annemin köyü tam dağ başında. Çok fazla kimse yok ama müthiş güzellikte biryer. Her ikisininin de kendine göre güzellikleri ya da sıkıntısı var. On gündür süper organik besleniyorum :)) Dalından kopartarak yemek kesinlikile bambaşka.
Bu sene annem çoştu gitmişken kuşburnu ve üzüm pekmezi yaptı (Üzüm pekmezinde bol miktarda katkımız var). Ceviz de döktük. O cevizi sütken kırıp yemek kensinlikle daha güzel. Ayrıca bol miktarda böğürtlen, elma, üzüm, domates, mısır, biber, patlıcan, kavun, incir ve aklıma gelmeyen çok şeyi dalından kopartıpta yedik. Hatta kendi ellerimle mangal yaptım bizimkilere :) Nerdeyse her anımızı fotoğrafladım.

Önce çekebildiğim meyve ve sebzeler....





Annemin köyünden çektiklerim...

Bence çok şirin ^^

Evin tam önü yol genişletme çalışmaları için kazıldığından dayım oraya minik bir köprü yapmış.. Gece geldiğimizde yağmur bastırmıştı ve köprü tamamen çamurdu. Üstünden valizlerle geçtik.. Korku filmi çeviriyormuşuz hissine kapıldım :P Bu köpüş de merak etmiş köprünün sağlamlığını uzun süre test etti :))


İşte insanın baktıkça herşeyden uzaklaştığı manzara..


Fotoğraf çekmek için tam kapının önüne çıkmıştım ki karşıdan kuzenin arabayla geldiğini gördüm fotoğrafa hava kattı sağolsun :P

Blog ben ne yaptım bak! Son model şapşal bir davranış sergileyerek yeni aldığım converse ayakkabılarımla dağa çıktım ve ne kadar çalı çamur varsa hepsine bastım. Sonuç olarak ayakkabılarımın canı çıktı...


Kapının önüde çiçek işte :P


Sırada babamın köyü var.

Bağda güneşin batışı...

Yine üzüm bağında tarla kurbağasıymış şu varlık..

Köyden en güzel manzara :P

Annemin binbir emekle yaptığı bizim de bol miktarda katkımız olan üzüm pekmezi...


Ayrıca kendi elleriyle toplayıp yaptığı toplam 24 kavanoz kuşburnu pekmezi... Kışın her sabah bir kase yiyebiliyorum bundan.

Koskocaman üzüm bağımız...


Çok eski bir radyo...

Köyün en havalı köpeği :P Rintintiiinnn!...

Ve son olarak mangal yaptım demiştim. İnanmayan varsa iki gözüynen baksın :P




Blog Widget by LinkWithin
 
ISSIZ ÇÖLDE ISLI BİR KIZ. Design by Pocket