28 Eylül 2009 Pazartesi

Balkon çocuğunun köy maceraları!

Evet blog, bu kadar başıboş kaldığın yeter sahibin geri döndü!
Nihayet döndü...
Dün akşam geldim ama işim çoktu yazamadım. İlk defa anne baba memleketinde vakit bu kadar dolu geçti. Köy hayatının sadece ucundan tadına bakmak güzel. Evet şehir dumanlı, şehir havası kirli, İstanbul yaşaması zor yer, buradan gökyüzüne bakınca çoban yıldızını görebiliyorsan şanslısın ama yine de kendime göre sebeplerim var ben bu hayatı tercih ediyorum. Köyde yaşamanın binbir türlü zorluğu var. Belki yazlık güzel olur hani arada kaçar kafa dinlersin ama temelli yaşamak beni düşündürüyor.
Fotoğraflı anlatım yapmak istiyorum çok güzel fotoğraflar çektim.
Dokuz saatlik yolculuk sıkış tıkış gitsek de kolay oldu. Seneye uçak yolculuğu için kafa ütüleme planlarına şimdiden başladım.
Önce babamın köyüne gittik. Üç gün orda kaldık. Annemin köyü tam dağ başında. Çok fazla kimse yok ama müthiş güzellikte biryer. Her ikisininin de kendine göre güzellikleri ya da sıkıntısı var. On gündür süper organik besleniyorum :)) Dalından kopartarak yemek kesinlikile bambaşka.
Bu sene annem çoştu gitmişken kuşburnu ve üzüm pekmezi yaptı (Üzüm pekmezinde bol miktarda katkımız var). Ceviz de döktük. O cevizi sütken kırıp yemek kensinlikle daha güzel. Ayrıca bol miktarda böğürtlen, elma, üzüm, domates, mısır, biber, patlıcan, kavun, incir ve aklıma gelmeyen çok şeyi dalından kopartıpta yedik. Hatta kendi ellerimle mangal yaptım bizimkilere :) Nerdeyse her anımızı fotoğrafladım.

Önce çekebildiğim meyve ve sebzeler....





Annemin köyünden çektiklerim...

Bence çok şirin ^^

Evin tam önü yol genişletme çalışmaları için kazıldığından dayım oraya minik bir köprü yapmış.. Gece geldiğimizde yağmur bastırmıştı ve köprü tamamen çamurdu. Üstünden valizlerle geçtik.. Korku filmi çeviriyormuşuz hissine kapıldım :P Bu köpüş de merak etmiş köprünün sağlamlığını uzun süre test etti :))


İşte insanın baktıkça herşeyden uzaklaştığı manzara..


Fotoğraf çekmek için tam kapının önüne çıkmıştım ki karşıdan kuzenin arabayla geldiğini gördüm fotoğrafa hava kattı sağolsun :P

Blog ben ne yaptım bak! Son model şapşal bir davranış sergileyerek yeni aldığım converse ayakkabılarımla dağa çıktım ve ne kadar çalı çamur varsa hepsine bastım. Sonuç olarak ayakkabılarımın canı çıktı...


Kapının önüde çiçek işte :P


Sırada babamın köyü var.

Bağda güneşin batışı...

Yine üzüm bağında tarla kurbağasıymış şu varlık..

Köyden en güzel manzara :P

Annemin binbir emekle yaptığı bizim de bol miktarda katkımız olan üzüm pekmezi...


Ayrıca kendi elleriyle toplayıp yaptığı toplam 24 kavanoz kuşburnu pekmezi... Kışın her sabah bir kase yiyebiliyorum bundan.

Koskocaman üzüm bağımız...


Çok eski bir radyo...

Köyün en havalı köpeği :P Rintintiiinnn!...

Ve son olarak mangal yaptım demiştim. İnanmayan varsa iki gözüynen baksın :P




17 Eylül 2009 Perşembe

Blog gidiyorum! On gün yokum. Adios!


Blog gidiyorum!
Nereye mi?
Köye :))
Köy? Köy işte bildiğin köy hani şöyle mis gibi tezek kokanından.
Benim babam da annem de köyde büyüdü. İkisinin de köyü var. Küçüklüğümün çeyreği o köylerde geçti. Bütün yaz köyde geçerdi haliyle %30 köy çocuğu sayılırım :P...
Bayrama babaanne eli öpmek için 12 saatlik tıkış tıkış bir araba yolculuğuna hazır mıyıııım?
Immm şeyy. İstesem de istemesem de hazırım. Aslında dün gidiyorduk ama biz anı yaşamayı severiz asla planlı programlı haraket etmeyiz. Bugünün akşamına sarkan yolculuğumuz için valizler çoktan hazır. On gün kalmayı planlıyoruz o yüzden sıkış tıkış bir valizim var.
Çok şey yazamıcam hazırlık yapıyorum işim çok.
Seni özlücem blog!
Şöyle bir damla göz yaşı bırakayım.
:.(

15 Eylül 2009 Salı

Yapılacaklar...


Şu an unutmamam gereken pek çok şey var ve ben böyle durumlarda alırım elime not defterimi yapılacaklar listesi hazırlarım. Huzurlarınızda günün yapılacaklar listesi :P
- Minnoş inatla dolaba girdi sen de üstüne kapıyı kapattın sakın onu orada unutma!
-Eve gelince kız kardeşini sinsice fotoğraf makinanı yürüttüğü için azarla
-Anneyi ara ve sipariş ettiğin kumaşı almış mı öğren almamışsa olay çıkar
-Bugün evde tek başına olduğun için azıcık cozutabilirsin
-Kaplumbağaların akvaryumuna su ekle, karınlarını doyur, filtrelerini temizle
-O rezil kepaze dolabını adam et!
-Zencefil ve Alican'a hazırladığın günlüklerin kapaklarını süslemeye devam et
-İnternetten tabanlık sipariş et
-Gelince babandan para iste, isterken dolu dolu gözlerle bak ki çok versin :P
-Kendine okuyacak yeni bir kitap seç
-Bir bölüm daha Gossip Girl izle
-Prestij adlı filmi indir
-Bitti
...

Not: Bunları yap sana 10 puan. O da nesi deme blog hani teyzen vardı senin ve hani sen daha beş yaşındaydın o puan için amuda bile kalkardın yap işte 10 puan az mı?

13 Eylül 2009 Pazar

Kaçık hevesli, oturaklı, oturduğunu parçalayan insan halleri

Böyle bir süredir hevesim kaçık.
Evet kaçık.
Herşeye...
Blog yazmaya,

Dikmeye,

Sökmeye,

Gülmeye,

Dışarı çıkmaya,

Çıkınca eve gelmeye,

Bulaşıkları bir aydır yıkamamaya,(dikkat yıkamak demiyorum yıkamamak!)

Günlük yazmaya,

Kitap okumaya,

Dolabımı toplamaya....
Liste uzar gider. Özellikle dolabımın son günlerdeki hali içler acısı. İçinden aldığımı öylece yuvarlayıp fırlatıyorum ki hiç katlanamam o dolabın dağınık olmasına. Bana neler oluyor diye aynaya bakıyorum ve evet oradaki miniminnacık sivilce bütün keyfimi kaçırmaya yetiyor. Aslında boşta da değilim hatta boş vakit aranıyorum birsürü de işim var. Bir yayılıyorum o kadar işi kim yaparsa yapsın hiç ilgilenmiyorum.
Tam 5 aydır evet abartmıyorum 5 aydır kontör yüklemedim telefonuma. Hiç umrumda da değil. En son gelen mesaj numaramı iptal etmekle tehdit ediyordu beni. Hehe :D Zaten kontörüm varken de kimse ulaşamaz bana :P Şöyle kendimi sallayıp kesin bir karar vermem lazım. Artık telefonuna bakan ve ona kontör yükleyen bir insan olucam. Bu zamanda benim gibi insanlar şiddetle kınanmakta! Bana ulaşamayan arkadaşlarımın okuduğu lanetler yüzünden böyleyim belkide :P Yok karar verdim derhal kontör alıp çatır çatır mesajlaşıcam.

------------------------------------------

Blog bak geçen gün ne oldu... Birden zönk diye öyle aniden aklıma geldi hemen anlatmam lazım.
Şimdik bizim sülalenin geleneksel iftar akşamlarından birindeydik tamam mı? Ben masanın en kral köşelerinden birine oturmuş keyifle tıkınıyordum. Yine tıkına tıkına çatlamak üzereydim. Sonra eve gidince yine çok yedim diye kendime söveceğimi bile bile tıkınıyordum. Neyse çok uzattım. Tam elime devasa bardağıma doldurulmuş kolamı yudumlamak üzere havaya kaldırmıştım o anda bir çıtırtı duydum. Yok krispi falan değil bildiğin üzerine oturduğum sandalye çıtırdadı. Karşımdakilerin şaşkın bakışları içinde saniyeler içinde kendimi yerde buldum. Belimi birşey oymuş elimdeki bardak sağ tarafa fırlamıştı. Kendime gelince oturmuş olduğum sandalyenin paramparça olduğunu gördüm. Öyle ortası falan göçmedi bildiğin parçalandı sandalye. O an bi gülme krizine girdim belimin acısını hepten unuttum kendi halime katıla katıla gülüyorum. Kuzen falan yerimden kaldırmak için çabalıyor ama ben gülmekten ellerini tutacak gücü bulamadım. İşte öyle blog. O evde kilosu 150 ve 70 arasında değişen insanların oturupta çökertemediği sandalyeyi bendeniz 50 kilo ile paramparça ettim. Kendimle gurur duyuyorum doğrusu...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Biryere kaybolmadım! Çok yakında köy kokacağım....


Ohhh yaşasın sonunda açtım interneti.. Ara ara internet kesintileri yaşıyorum bi gidiyor şöyle üç beş gün yolunu gözlüyorum. Yine öyle oldu ben gitmeden internetim geldiği için çok mutluyum ^^
Bu arada bahsini ettiğim yolculuk iple çektiğim bir tatil değil. Babaanne ve dede ziyareti :) Bir gidince dönmek bilmeyiz on gün diyorum ama daha süre de tam belli değil. Günlerdir karar veremediler. Arkadaşımın düğünü var yetişemezsem çok üzülücem :.( Babam bu konularda çok hassas ortalığı yıkarak her dediğimi yaptırsam da bu konuda gıkımı çıkartamam.
Neyse aslında azıcık özledim köyü (çok değil ama!) :P Üzüm bağında oturur günlük yazarım, kız kardeşimle akşama kadar okey ya da tavla oynarız, oynamaktan sıkıldığımızda köyün enteresan yerlerini fotoğraflarım yani çeşit çeşit aktivitelerinden faydalanırım :P
Çocukken yapacak çok şey vardı. Immm mesela mutlaka her gidişimde bulduğumuz herhangi bir çamur gölünde oynayabilirdik... Eve geldiğimizde annem Omo'nun bile çıkartamayacağı kirlerle baş etmek zorunda olduğu için peşimizden uzun süre koştururdu. Kara dut denen şeyi ağacına çıkıpta yerdik ki bambaşka bir zevktir. Hatta o dutun bir lekesi olur işte çamaşır deterjanı üreticileri o lekeyi çıkarttığında yeryüzünde çıkmayacak leke yoktur fikrimce :P Biz küçük mucitler olarak o lekeyi anne kişileri görmesin diye diğer çocuklardan duyduğumuz muhteşem dut yaprağını ezip lekeye sürme fikrini uygular çıkan köpükle de üstümüzün tertemiz olduğuna inanırdık. Halbuki az önce kırmızı olan kıyafet derhal yeşilin kuş boku tonlarına bürünür. Zavallı annem için köy demek işkence demekmiş yeni anladım. En dayanıklı kıyafetler hep köye giderken alınır ki biz küçük canavarlar onları parçalayamayalım diye.
Evet blog... Şimdilik bu kadar. Adios!

5 Eylül 2009 Cumartesi

Alışveriş, Eminönü Sultanahmet, Sultan olduk, Helyum denemesi

Ehe! :D Baktım yazacak çok şey var ama ayrı ayrı da uğraşmak istemedim en iyisi bir güne tıkıştırılmış bu kadar şeyi bir yazı da ele alayım dedim. Bu sefer başlık sıkıntısı yaşadım ben de karar verdim birkaç tane başlığım olursa problem kalmaz :P
Artık Z, B diye yazmak istemiyorum. İsimlerini de yazmıcam ama fikrim geldi hemen söylüyorum.
Z; Zencefil B: Beti :PP
Napalım böyle olmak zorunda:P
Ayın dördü Zencefil, Beti ve kız kardeşle beraber geçirdiğimiz en güzel günlerimizden biri oldu.
Fikir alışveriş yapmaktı ama arkasından bir güne sıkıştırılabilcek herşeyi yaptık.
Sabah erkenden otobüsle yollara düştük. Önce alışveriş yaptık. Zencefil dolabının yarısını yeniledi :P Elde torbalarala saatlerce aç aç dolaştık :) Ben ufacık bir yelekle bir ceketten başka birşey almadım zaten alışveriş yapmıştım. Kardeşim iki elbise aldı ve ben de birine fena göz koydum :P
İftara yakın Sultanahmet'e geçtik. İlk defa iftar için öyle kalabalık biryere gittim. Gerçekten güzelmiş :) Oturacak boş kaldırım bile yoktu. Önce gittik yiyecek birşeyler aldık sonra bulduğumuz yere oturup yedik.
Oraları dolaşırken kızlar Sultan ve Padişah kılığına girip resim çektirenleri gördü. Çok heveslendik biz de çektirmek için oraya gittik. Bir kadın hevesle bizi giydirdi. Öyle sevimli insanlar ki gerçekten kendimizi sultan gibi hissettik hemen havaya girdik :) Fotoğraf çektirirken izleyenler bizi figüran falan sandı. Bir turist bizimle fotoğraf çektirmek istedi :) Fotoğraflara bakınca sultan olacak kızlarmışız dedim :P Günün en eğlenceli kısmıydı. Dondurma da yedikten sonra kendimize uçan balon aldık xD Sonra elimizdeki uçan balonlara bakıp aklıma şahane bir fikir geldi. Balonun uçması için içine helyum gazı doldurulur. Beyaz helyum gazıyla ünlülerin sesini değiştiriyodu ben de belki aynı şeyi yapabiliriz umuduyla kızlara eve gidince helyum çekip seslerimizin değişip değişmediğine bakalım dedim. Sevimli uçan balonlarımızla turladıktan sonra gece oniki gibi tramvay, metrobüs ve otomobil yaparak eve döndük. Eve gelince ilk denemeyi ben yaptım. Balonun havasını içime çekip konuşunca o sesin benden çıktığına inanamadım. Sonra gülme krizine girdik ve herkes balondan hava çekip sesini değiştirdi :)) Zencefil'in sesi o kadar inceldi ki ses telleri koptu sandım xD Beti'nin sesi normalde kalın olduğu için incelmesine çok güldük. Kız kardeşimle benim sesim ince ya da kalın değil de çocuk sesi gibi çıktı :) Uçan balon alanlara tavsiye ederim müthiş eğleniyor insan. Kızlar da eve dönünce yorgunluğumu anladım. Güzel bir günün bedeli ağrıyan ayaklar, baş ve yorgun bir beden.

3 Eylül 2009 Perşembe

Alışveriş ve günün özeti...

Bugün benim için oldukça yoğun geçti blogcuğum.
Öncelikle sabah Pilli'nin kayıt işlerini halletmek için babam ben ve Pilli yollara koyulduk. Çıkarken aşağıya koyduğum topuklu ayakkabılarımı giydim. Normalde kazıklanmamak için hep sezon sonunu beklerim ama bu ayakkabıyı görünce dayanamadım. Aslında kışlık denebilcek ayakkabıyı ben bugün bu sıcakta giydim ve çıktım. İlk hevesten olsa gerek daha tabanlık almadan o ayakkabıları giyme gafletinde bulundum. Benim ayaklarım düztaban olduğu için ben topuklu ayakkabı giyemiyorum. Giyersem yanımda babet taşımak zorundayım :( Nasıl olsa arabayla gidicez diye kendime pek bir güvendim ve giydim. Arabadan inince biraz sallandım ama alıştım. İlk beş dakika gayet iyi gidiyordu sonra birden ayağım bana her topuklu giyişimde yaptığı pisliği yaptı. Çaktırmamaya çalışatrak yürümeye devam ettim. Arada cadıma tutunarak fakültenin önüne kadar gelebildim. Broşür dağıtanları zor atlattık ama zavallı Pilli'nin eli kolu broşürle doldu. Kayıtları hallederken ben de dışarıda Pilliyi bekledim. Kayıt için giden arkadaşım bir de ingilizce sınavına girmek zorunda kaldı. O da iyi geçti şükür trafikten bunalsakta eve gelebildik.
Dün de alışverişe çıkmıştım. Hem arkadaşımın düğünü için abiye aldım hem de şu meşhur ayakkabımı aldım. Ne kadar canımı yaksa da yarın tabanlık almaya gideceğim için biraz olsun daha rahat giyerim diye düşünüyorum. Şöyle topukluyu bi giydilermi saatlerce üzerinde durabilen insanlara hep özeniyorum.
Bu arada blog, teyzenin biri de ayağımda gördüğü bu ayakkabılar için aynen şöyle bir yorum yaptı
-Amaaan yavruuum kışa daha var bu sıcakta giydiğin şeylere bak! Botların mevsimi mi şimdi?
:/ Garip yahu sanane teyze! Belki ünlülerin yaz günü bot giyinme modasına ayak uyduruyorum sa-na-ne!
Neyse geçiyorum özet faslına... Elbiseleri gösterticem.
Beyaz elbise benim giyeceğim. Kırmızı elbise kız kardeşimin. Bu sefer epey alakasız olucaz :)

Beyaz elbise: Javelin 49 tl

Kırmızı elbise: Javelin 49 tl
Not: Javelin abiyelerde indirimdeydi...



Ayakkabı: Collezione 64 tl

1 Eylül 2009 Salı

Bilgisayarıma pöykürüşüm Vol:19809039274095.....


Seni aldığım ilk günü hatırlıyorum, eşsizdin, güzelliğin beni cezbetmişti, arkasında tüpü olan şişko monitörlerin yanında anoreksik gibiydin. Sana imrenerek bakan sadece onlar değildi. Seni alacağım günün hayalini kurarken sonunda o gün gelip çattığında ne de çok sevinmiştim.
Peki bilgisayarım ne oldu? Teknoloji gelişti, senle bense jet hızında ilerleyen teknolojinin kurbanı olduk. Önceleri içini nasıl dolduracağımı düşündüğüm hafızanı şimdilerde telefon hafızası olarak kullanmaya başladı insanoğlu. Hızını ise artık kaplumbağalar sallana sallana geçbiliyor. Ne zaman seni camdan dışarı fırlatmak istesem seninle tanıştığımız günün hatrına vazgeçiyorum. Ama bilgisayarım, artık ben de tükendim.
Sana format atmaktan yoruldum.
Seni yumruklamaktan parmaklarımın şekli değişti.
Sana söve söve ağzım bozuldu.
Sana ne yapsam fayda etmiyor.
Artık ayrılık vakti geldi. Üzgünüm ama ilerleyen teknoloji bana arkasını dönüp dil çıkarmasına artık katlanamıyorum. Yine de sana bunca şeye rağmen teşekkürü borç bilirim.
Başında ne sevinçler yaşadım, ne gözyaşıma karışmış sümüklerimi sildim. Ne sırlarımı formatlarımda tarihe gömdüm. Her türlü halime şahit oldun yine de ne mal bir sahipsin demedin. Senden ypabileceğinden çok şey bekledim sen de elinden geldiği kadar verdin. Bir arkadaştan daha uzun süre dayandın. Tam altı yıl! Yeni bir bilgisayar alana kadar beraberiz. İstedim ki yavaş yavaş alış bu ayrılık işine gider ayak bozulma yine.

Seni çok sevmiştim bilgisayar...

Çok yakında, elveda....

Rüya mı?

Blair! Evet evet sen! Neden öyle yeşil görünüyorsun? Serena! Aman allahım herkez niye yamuk? Ben niye bu dizinin içindeyim. Beni kaç kişi ayartacak? Gossip Girl? O kim? Çıkmak istiyorum burdan. Çok garip burası. Sanki heryer heryerde.
Evet bir gariplik var. Rüya görürken insan mutlu hisseder. Hatta kabuslarım bile bu halimden mutluydu. Uyanık olmakla olmamak arasında işte bu saçmalıkları yaşadım. Ne zaman? Bu sabah, Gossip Girl'ü izledikten dört saat sonra.
Hep en büyük hayallerimden birisi de bir güncük de annemin beni öperek ya da 'tatlııım' diyerek uyandırmasıydı. Annem ne yazık ki uyuyan insana hiç saygı göstermez. Bugüne kadar annem tarafından çeşit çeşit işkencelere mağruz kalarak uyandığım çok oldu. Bunların arasında cimcik bükmek, gıdıklamak, yorganla birlikte yere sürüklenmek favorileridir. Bugün diğer günlere göre daha insaflıydı. Tabiki fazla sürmedi. Ben o bulanıklıktan bir türlü ayılamamışken 'mideeeeeeeem!' diye bağırıyordum. Annem sanki şaka yapıyormuşum gibi hadi hadi kalk birşeyler ye geçer diyordu. İşte dostum blog bir insana midesi bulanırken birşeyler yedirmek kadar bana anlamsız gelen başka ne var acaba? Kalkmaya çalıştım ama ı ıh. Bunun sonu koca bir leğeni iğrenç yeşil parteküllerle doldurmak biliyorum o yüzden yatmayı tercih ettim. Annem beş dakikada bir gelip önce beni sofraya çağırdı sonra aynen şunları saydı ' Ben hep diyorum üstüne düzgün giyiin! Bak işte anne sözü dinlemiyosun! Ayağına çorap giymiyosun! Altına atlet giymiyosun!' En sonunda insafa geldi azıcık ve gidip benim güzel mavi leğenimi getirdi. Ben ona o bana bakarken onu hiçte özlemediğimi farketmiştim. Herkes sahur yemeğini yedi ben hala kendimi sıkıyordum. İlaçta içtim ama etkisini ne yazıkki son dakka gösterdi. Tam geçti midemin bulantısı hemen bir heves birşeyler atıştırmak istedim ama çok geçti :(
Blog Widget by LinkWithin
 
ISSIZ ÇÖLDE ISLI BİR KIZ. Design by Pocket