28 Aralık 2009 Pazartesi

Yok ya!

Aman Allahım!
Yurdum insanı neymiş de ben yeni öğreniyormuşum. İnsanların ne kadar gerizekalı olabileceğini otobüslere bindikçe daha iyi idrak ediyorum. Bugün sabah kursa giderken yine her zamanki gibi dakka hesabını tutturamayan otobüse son anda yetiştim. Neyse ki yer buldum. Giderken varacağımız yere yakın otobüse bir teyze bindi. Teyzenin tek gözünde koca bir bandaj vardı ve tam önümde duran vicdanımla başbaşa kaldım. Acaba otobüs böyle tıkış tıkışken ve tam önümdeki herif gözlerini dikmiş bakarken ve otobüslerde ayakta kalan bir genç kıza yapılabilcek birçok sapık
lığa şahit olmuşken ve hatta tam dibimde benim yaşlarımda bir çocuk dururken benim mi yer vermem gerekiyor? Kalkıp kalkmamak arasında gidip gelirken arkadaşım 'kalkma sakın!' diye uyardı beni. E kadın yere yığıldı yığılacak haline acımayan yok. Ben hala karar vermeye çalışırken önümdeki dingilin teki bize bakıp 'Terbiyesizler kadının haline bak yer vermiyorlar tüüü!' demeye başlayınca benim iyice sinirlerim gerildi. O lafın üzerine kalkacaksam bile vazgeçtim. Hemen sonra önümdeki kız kalkıp yerini verdi ve ayaktakiler bize öyle bir bakış attı ki o anda yılın toplu cinayetini işleyebilirdim. Çok merak ediyorum oturan kendileri olsa kaçı yer verirdi... Neyse uzunca bir süre daha yol gittik ve önümde oturan o gözü bandajlı kadın bir o yana bir bu yana sallana sallana bizim ineceğimiz yere kadar geldi. Beraber otobüsten indik ve o yerlere yığılmak üzüre olan kadına otobüsten inerken bir enerji geldi bir güç geldi birden bir kendine geldi kocasıyla birlikte koşa koşa piyango bileti aldılar. Ben de bu durumun analizini yol boyu yaptım ve şuna karar verdim. Kesinlikle kimseye yer falan vermiyorum! Vermiyorum kardeşim! İsteyen saygısızlık olarak alabilir umrumda bile değil ben otobüste tanımadığım birine yer verip tacize uğramak zorunda mıyım? ömrümde ilk defa gördüğüm heriflerle kucak kucağa seyahat etmek zorunda mıyım? İnsanların mide bulandırıcı kokusunu içime çeke çeke gelmek zorunda mıyım? Ben bunları yaşamak isteniyorum. Yer bulduysam kimse beni kaldıramaz ortalık sapık dolu. Hemcinslerim beni daha iyi anlar öyle iğrenç heriflere rastladım ki otobüslerde kimse beni bundan sonra oturduğum yerden kaldıramaz!

27 Aralık 2009 Pazar

...

Geçen hafta görememişim, nasıl da özlemişim...
Çilli papatyam ^^!

26 Aralık 2009 Cumartesi

Minnoş'a kardeş gelirse?


Bugün Minnoş'a kardeş getirmek gibi bir hata yaptık. Daha önce de Minnoş'u başka kedilerle karşılaştırmaya çalışmıştık ama her seferinde büyük tepkiler verdi hatta bırak karşılaştırmayı bir keresinde eve sokakta bir erkek kediyi okşayıpta gelmiştim ve o elimi kokladığında öyle bir çığlık attı ki gören etinden et koparıldı sanardı. Beni kapının köşesine sıkıştırdığında annemler spreylerle zor ayrımıştı. İki gün suratıma bakmadı, günlerce kıyafetlerimi kokladı ve bağırdı.
Bugün de dişi bir kedi apartmana girmişti biz de onu minnoşla tanıştırmak istedik. Aslında sedece uzaktan birbirlerini izlesinler belki minnoş sever dedik. Enise kediyi kucağına alıp yukarı çıkardı bizde annemle minnoşu getirdik. Minnoş ilk kedi siyah olduğu için Enise'nin montundan kediyi ayıramdı ve sadece baktı biz de heyecanlandık tabi galiba sevdi kediyi diye bu sefer annem Minnoş'u kucağına alıp kedinin iyice dibine getirdi. Burun buruna geldiklerinde birbirlerini kokladıklar ve Minnoş o an
da kayışı kopardı. Kedinin suratına tokadı bastığı gibi tekarar çığlık attı. Sonra kız kardeşimi hışımla kapı dışarı etti ve beni yine köşeye sıkıştırdı. Tabi ben evde olduğum için paçayı yırttım ama kardeşim yarım saat içeri giremedi. Her kapıya uzandığımızda son ayar bağırıp kapıya hamle yaptığı için içeri birini almak imkansız hale geldi. Uzun süre annemle ne yapacağımızı şaşırdık. En son minnoşu bağırta bağırta mutfağa soktuk ve kardeşimi bizim odaya aldık. Tabi maceramız burada bitmedi. Minnoş üstüne bırak gülü deve dikeni bile koklatmayacağını bize en acı şekilde ispatladı. Uzun süre bizim odadan çıkamayan kardeşim bu sefer de mutfağa geçene kadar Minnoş'un gazabından kurtulamadı. Onun bastığı her kareyi tiksintiyle koklayan Minnoş Enise'yi her gördüğünde bağırdı ve şu an hala sinirinden ne yapacağını bilemez halde tedirgin bir şekilde evi dolanıyor. Enise mutfaktan çıkamadığı için akşam gideceğimiz yere de gidemedik. Zavallı kardeşim biliyor ki kapıyı açıp Minnoşla yüzleşirse Minnoş onu parçalar. Yani kedimiz diye demiyorum bütün isteklerini kaba kuvvetle yaptırmaya alışkındır :) İlk geldiğinde elimde açtığı yaraların izleri hala geçmedi =)) Diğer kediyi de evimize getirme hayallerimiz suya düştü. Minnoş'un kesin tavrı var 'O bu eve gelirse ben giderim!' :P :))) ,
O sevmli bir canavar ^^!

25 Aralık 2009 Cuma

Danışmalardaki asık suratlı, kendini doktor zanneden insanlara da laneeet!

Bugün hastaneye gittim gerizekalı bir herife gerizekalı olduğunu ispatladım ve otobüste bir adamın siyaset hakkında verdiği konferansı dinleyerek geldim.
Giderken kimliğimin cüzdanımda olduğuna emin olduğum için çantamı cüzdanımı aldım çıktım. Hastane çok uzaktı ve kimliğimi evde unuttuğumu da anca yarı yolda farkettim. Onun yerine öğrenci kimlik kartımın geçeceğini umut ettim ve geri dönmedim. Randevu alırken adam kimiliğimi sordu ben de unuttuğumu söyledim. Onun yerine öğrenci kimlik kartımı uzattım ki bildiğim kadarıyla kimlik kartının yerine geçebiliyordu. Neyse derdim o değil adam kimlik numaramın geçersiz olduğunu söyledi. Bana kimliğimi ısrarla sordu ben de ikinci defa unuttum dedim. Tekrar ukala bir tavırla 'niçin?'diye sordu aynı cevabı verdim. Arkasından en az on defa daha aynı tempoda niçinniçinniçinniçinniçinniçinniçinniçinniçinniçin? diye sorunca ukalalığına iyice tepem attı. Cevap vermicektim ama son anda döndüm parmağımı burnuna doğrultup ' Fazla uklasın haberin olsun!' diye bağırdım. Hiçbirşey demedi öylece baktı.'Niçin?' lafını tekrarlamaya devam etseydi onu köstebek yuvasından çıkartır kafasını topuklu ayakkabımla ezer sonra o kalabalığı da üstüne salardım tepem atınca herşeyi yaparım! Netice olarak boşu boşuna günümü ziyan ettim...

24 Aralık 2009 Perşembe

Otobüslere Laneeeet!!

Kurstan şimdi geldim ve sonunda bunca zamandır ne için para kazanmaya çalıştığımı buldum. ARABA ALMAK! Evet evet kesinlikle araba almak fotoğraf makinesinden sonra kendime koyduğum devasa hedef. Şu otobüslerden öyle canım yandı ki başka bir hedef bulamıyorum. Daha bugün otobüste oturarak gelmeyi başarabildiğim halde dibimdeki tek dişi kalmış canavarın nefes ve vücut kokusundan bütün yol boyu midem ağzımdaydı. Nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama en acı işkence metodları arasına girebilir. Haftanın iki günü Bakırköy'e atölyeye otobüsle gidiyorum ve bir gün de başka bir kursa uzun bir yol yürüyerek gidiyorum. kesinlikle yürüyerek gitmek bambaşka. Bakırköy bana uzak olduğu için otobüs yolculuklarımızın her biri ayrı macera. En çok yaka silktiğim ise sapıklar. Ne yazık ki kimisi aç nefsini otobüs fantezileriyle doldurmaktan hiç çekinmiyor. Ne iğrenç herifler var nasıl insanlar var? Kadınlara da lafım var insan hiç mi dişlerini fırçalamaz hiç mi banyoya girmez ya hiç mi elbisesini yıkamaz. Öğk! Hani bakımlı kadından falan bahsederler işte söz konusu bakımlı kadın, üstünü başını yıkayan, evini temizleyen, dişini fırçalayan, banyo yapan kadındır. Ya valla fazlası olmasa da olur nasıl yakıştırır insan kendine çürümüş balık kokusunu öf ya! Valla en taze sitem duygularımla yazıyorum şu otobüslere balık istifi gibi yığmasınlar insanları yazık ya! Böyle giderse kızlarla otobüs maceralarımız adı altında bir kitap yazmayı düşünüyoruz ki bence milletin çilesini en içten duygularımızla dile getirebiliriz. Anlatacak çok şeyim var ama inanın mideniz dayanmaz. Aslında lanet okuduğum şey otobüsten çok içine binen bir takım gerizekalı insanlar. Sonuçta onu lanet bir otobüs yapan onlar!

20 Aralık 2009 Pazar

Depresyonda değilim ı ıh! (geçer geçer! hep geçti yine geçer...)


Bir hali bir haline uymayan insanım. Hem umursamayan hem çok önemseyen insanım. Belli etmek isteyip de sevgisinden kırıntı veremeyen insanım. İçine atıp dışına patlayan insanım. Kendimi tek geçip herkesi uzaklaştıran insanım. İki yüzlü olup iyilik meleği dedikleri insanım. Yalan söyleyen doğru insanım. Çirkin olup güzel sandıkları insanım. Aptal olup akıllı geçinen insanım.
Çok yanlız kaldım. Ruhen bomboş kaldım. Yüksek duvarlar örmüşüm birileri zoru başarsın o duvarlardan sırf benim için atlasın diye bekliyorum. Bencilim. Kırılmıyor bile kalbim sertleşmişim. İçim acımıyor bile... Eskisi gibi değilim ya da kendimi kandırıyorum. Şimdi evimde değilim gitmek de istemiyorum. Bende neyin hiç değişmediğini anlıyorum. Eskiden de kendimi ifade edemezdim şimdi de edemiyorum. Herkesin yanlış anladığı insanım. Herkes mi? Belki de ben anlatamıyorum. Bilmiyorum işte...

15 Aralık 2009 Salı

MUTLU NOELLER?


Biz o kadar özenti bir milletiz ki sinirimden kudurmak üzereyim.
Özentiyiz işte! Herşeyimiz özenti.
Büyük alışveriş merkezlerini bırak artık küçük dükkanların bile kapı önünde çam ağacı var. Hangi bayramı kutluyoruz? Sokakta birini çevirip sorsalar haberleri var mı acaba hangi bayramı kutluyoruz biz? Noel ne demek bilen var mı? Hiç sanmıyorum. Noel baba ne demek? Neden bizim ülkemizde insanlar birbirine 'MUTLU NOELLER!' diyor? Gittikçe normalleşen bu kutlama artık bir Türk geleneği haline getirildi. Ben hiçbir Avrupalının Kurban Bayramını kutladığını sanmıyorum. Ya da hiçbirinin Ramazan ayında oruç tuttuğunu. Bu dini bir bayram! Yılbaşından bahsetmiyorum Noelden bahsediyorum. Nihayet 2010 olduk demiyoruz, mutlu noeller diyoruz birbirimize. Çam ağacı alıyoruz evlerimize. İçimizden birileri üç beş para kazanmak için noel baba kılığına giriyor ama onların da haberi yok ne yaptıklarından.

Wikipediden alıntı:
Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi. Avrupalı putperestler arasında yaygın olan ağaca tapınma, Hristiyanlığı benimsemelerinden sonra, İskandinavyalıların şeytanı korkutup kaçırmak ve Noel zamanında kuşlar için bir ağaç hazırlamak üzere ev ve ambarlarını yılbaşında ağaçlarla donatma geleneği biçiminde sürdü. Almanya'da da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da içine bir Yule (yeni yıl) ağacı konuyordu.

Yeni yıl ağacını evinin en kutsal köşesine koyanlar için hoş bir bilgi...

Günümüzdeki Noel ağacının Almanya'nın batısından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ortaçağda Adem ve Havva'yı canlandıran bir oyunun ana dekoru, cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların bulunduğu bir çam ağacıydı. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine böyle bir cennet ağacı dikerler, üzerine Komünyon'daki kutsanmış ekmeği simgeleyen ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı; bunların yerini daha sonra değişik biçimlerdeki çörekler aldı. Ayrıca bazı yerlerde İsa'yı simgeleyen mumlar eklendi. Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi de bulunurdu. 16. yüzyılda Noel piramidi ve cennet ağacı birleşerek Noel ağacını oluşturdu

Ağacını evine almış fakat hala üstüne ince hamursuz ekmek parçaları asmadıysanız henüz tam anlamıyla yılbaşı kutlamadınız bu da yan bilgi bunu da yapın ki tam olsun.O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kâğıt zincirlerle asılmış mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu artık teknoloji gelişti şimdilerde bizim mahallenin bakkalından bile çam ağacımıza süsler alabiliyoruz. Zahmet etmeden noel kutluyoruz ne mutlu bize ^^!

Noel’in ekonomik yönünün 1800’lerden bu yana gittikçe önem kazanması dini çevrelerde Noel’in dini anlamını kaybedip ticarileşmesine yönelik kaygıları arttırmaktadır. Noel bugün nüfusunun yüzde 60'ından fazlası tanrıya inanmayan İngiltere, Fransa gibi ülkelerde bile coşkuyla kutlanmaktadır. Hristiyan çevreler ise Noel'in bir alışveriş ve hediye bayramı haline gelmesinden ve çocukların Noel Baba'ya, İsa'dan daha fazla önem vermesinden endişe duymaktadırlar.

Biz ne için endişe duyalım bilmiyorum... Yakında yeni doğmuş çocuklarımızı da vaftiz ederiz henüz o kadar ileri bir ülke olamadık ya hani. İlerleyelim arkadaşlar bu ticarete bu anlayışa prim verelim ki gelecek nesillerimiz hristiyanların her türlü bayramını kendi bayramlarıymış gibi benimsesin.
NOT: Hristiyan olan vatandaşlar bu bayramı gönüllerince kutlasınlar beni anlayan anladı nokta.

8 Aralık 2009 Salı

Karmançorman yazım ve Minnoş :)

Pişt blog ben geldim lan!
Heee ağzım bozuldu netcen. Şimdik bizim gızlar bizde toplandıydıh. İşte sonra benim dilim sürşti. Anam sürşiş o sürşiş ben hala özüme dönemedim.
Yok bu ben değilim derhal ben eski ben oluyorum. Kızlar bana bu köylü ağzıyla konuşmayı çok yakıştırsa da ben balkon çocuğuyum diye debeleniyorum. Annem her ne kadar 'Boşuna debelenme yavrum senin anan da baban da köylü, e çocukluğunun % 30'u köyde geçtiğine göre sen de tam balkon çocuğu sayılmazsın' dedi. Sonra düşününce istemeye istemeye hak verdim. Aslında sonra tekrar düşündüm. Köylü olmanın nesi kötü? Asıl balkonda yetişmiş olmak kötü. Bir kere bile çamur banyosu yapamamış olmak kötü. Aslında hiçbiri için kötü diye söylemek istemiyorum sadece bana göre çocukluğunda toprakla haşırneşir olmamış olmak bir eksiklik. Yaşanması gereken birşey. Neyse onu anlatmıcaktım ben. Sahi ben ne anlatacaktım? Iııı aklıma ne gelirse onu anlatayım. Şimdi geçen gün anamdan kız kardeşim iskeletorla birlikte çikolatalı kestane şekeri istedik. Canım annem kestane şekeri diye bana bildiğin çikolata almış :) Neyse onunla da mutlu oldum. Çikolata aşağıda. Ha tabi aradan Pillide görüp aşık olduğum ve bana hediye ettirene kadar kızın gözüne gözüne soktuğum bilekliğim yanlışlıkla çıkmış :p :P :P :P :P Hehe ona sahip olduğuma o kadar mutlu oldum ki duy sesimi cadı! orada taktım daha hiç çıkarmadım!
Ayrıca geçen gün erkek kardeşim makinamı alıp minnoşla uğraşırken fotoğrafını çekmiş. Fotoğraflar müthiş değil ama minnoş hepsine oldukça komik ^^! Hele birinde kızım beni hayal kırıklığına uğrattı :P kendisini erkek zanneden minnoşumu en sevdiği peluşuyla uygunsuz biçimde yakaladık xD xD xD xD

Blog Widget by LinkWithin
 
ISSIZ ÇÖLDE ISLI BİR KIZ. Design by Pocket