Blog biliyorum sadece birini değil seni de yüzüstü bıraktım. Bu hiç hoşuma gitmiyor ama elimden de bişey gelmiyor. Herhangi bir sebebi bile yok takip edemediğim bloguma saçmalıyışımın... Sadece şu an bişeyler yazmak istedim.
Kalktığımda saat 9'du. Dışarıya batım gece yağmur yağmıştı. Başucumda duran kitabımı inceledim 'Olasılıksız'. Dün sinemsına gittiğim, önceki gün kitabını 2 günde bitirdiğim filmin etkisindeydim. Kendimi bir vampire aşık olabilecek kadar cesur hissettim. Alacakaranlıkta kaybolmak istedim. Yeni diktiğim montumu giydim, pembe atkımı boynuma doladım, pembe çizmelerimle bir an için şirin görüdüğümü düşündüm. Yeni yeni kuruyan kaldırımlarda herzamanki gibi yere bakarak yürüyodum. Yine dalgındım. Son zamanlarda hayatımın nekadar dibe çekildiğini, soğuk ve yaşaması zor hale geldiğini bilmiyormuş gibi danvarndım. Kendimi kandırmak hoşuma gidiyor. Hayatı hep bulutların üzerinde yaşadım. Hayalperest yanım bütün kötülüklere iyi bir kup taktı. Karşılıksız sevmeyi alışkanlık haline getirmiş bir hayalperest. Düşünürken markete nekadar da çabuk geldiğime şaşırdım. Alışveriş alışkanlıklarım değişmişti. Sigaramı, kolamı herzamankinden almamalıydım. Boykot ettiğim ürünlere göz ucuyla baktım ve bugüne kadar paramın katkıda bulunduğu savaşı hatırladım. Neden sepet almak yerine her seferinde kucağıma dolduruyodum onca şeyi? Yine kızdım kendime. Çantamdan kredi kartını çıkardım ve kasiyere uzattım. Annem kartı bana vereli tam 2 ay olmuştu. Bana bukadar güvendiğini bilmiyodum. Onu hayal kırıklığına uğratmamak için çaba sarfettiğim için belkide...
'Hanfendi! Şifre!'
Biliyorum, yine dalmışım. Bunu hep yapıyorum. O sırada telefonum çaldı. Arayan annem.
'Nezaman geliyosun?'
'Geliyorum!'
'Bi misafirimiz var.'
'Kim?'
'Söylemem süpriz.'
'Anne uzatma söyle işte kim ?'
'Korkma seninkiler değil.'
'Çok komiksin!'
Annemi bazen tanıyamıyorum. Sağı solu belli olmayan bi kadın. Kesin gelen ya çok önemli biri ya da fazlasıyla önemsiz. Acele adımlarla eve dönüyodum. Kapıdaki ayakkabıya baktım ve bi tahminde bulunmaya çalıştım. Teyzem? yok değil o daha kaliteli giyinir. Hediye? düşünmesi bile kabus. En iyisi merakımı dindirmekti.
'Hala!'
Gözlerime inanamayışımın mantıklı bir sebebi var elbette. Buraya gelmeyeli 10 sene olmuştu. Şaşırdım. Gidip sarıldım ve oturup uzun uzun konuştum. Fazla sürmedi ve kızkardeşimle ben hariç herkez toplanıp halamı evine geri götürdü. Gelmesiyle gitmesi bir oldu. Hemen arkasından dayım geldi. Biraz oturdu ve onu da yolcu ettim. Nekadar kalabalık bi sülalemiz var. Yarısından çoğunun dibimde yaşıyor olması bazen can sıksa da seviyorum onları. Babam 7, annem 6 kardeşin en küçüğü. Kız kardeşimle ben de sülalenin en minyon tipleriyiz. Tip derken az önce aynaya baktım ve tipsiz diye değiştirmeye karar verdim. Evet evet hemen bu limon sarısı saçlardan kurtuluyorum ve karamel oluyorum. Sarışınlığın zekamı küçümsediğini farkettim. Esasında sarışın tek yanımın labne peyniri tenim olduğunu biliyorum. Kaşlarım ve kollarım sarı sarı çıkarken saçlarımın kestane oluşu sinirimi bozuyo. Ya komple sarışın ya da komple esmer olmayı tercih ederdim. Sarıya boyandığım anda doğuştan sarı olduğuma inanmamak mümkün değil. Dip boyası denen şeyede fitil oluyorum. Dibi gelmiş saç bana herzaman itici gelmiştir. Dibim her 2 cm uzadığında psikolojim bozuluyo. Sırf o işkenceye katlanmamak için saçımı sıfıra vurduğum zaman geldi aklıma :D. Tam 2 ay kanser hastaları gibi bandanayla dolaşmıştım ortalıkta. Kafamın tıpkı bir yumurtaya benzediği ozaman anlamış bulundum. Dışarıdan nekadar sakin görünsemde içimde okadar deliyim sanırım. Neyse blog fazla lafladım. Günlüğüme yazıyorum sanki olaya bak :P. Bir sonraki saçmalığımı heralde bundan bi 3 ay sonra falan yazarım :P . Umarım internet 1 yıldan evvel gelirde hasret biter. Enteresan kokular geliyo bizim cimcime pasta börek yapmış bu saatte.... Tıkınmaya gidiyorum!
23 Ocak 2009 Cuma
14 Aralık 2008 Pazar
Otobüsler hep aynı yöne gider :)

Aslında inanılmaz depresif bi havadayım. Dün yaşadığım bir olay sinirlerimi gerdi ama olsun blog ben oturupta günümün nekadar bok geçtğinden bahsetmicem. Bugün canım ilk otobüs maceramı anlatmak istedi. Aslında bi dolu enteresan, komik, acıklı, şaşırtıcı anım var ama sırasıyla döktürmeyi planladığım anılarımdan ilki otobüs maceram olsun istedim :)
Efenim ben fasulye kişisi bundan bir önceki milli maçta çiçekli bahçesinin yollarında koşan bir talebeydim. Okula servisle gider gelirdim ve otobüse yanımda bir başkası olmadan binmemiştim. Tam o gün maç vardı ve sırf yetişebilmek için öğle vakti apar topar kaçtım. Okul ve ev arası 3km kadar, çokta uzak değil ama yürümeye kalkarsam geç kalırdım. En iyisi otobüse binmekti. Otobüs beklemek için herhangi bi durak buldum. Ne yöne gittiği, nerden geldiği mühim değildi. Otobüstü ya heryere götürüyodu işte. Yani en azından okulun orda binen bizim sitede iniyodu. Nereye gittiğini umursamadan önüme gelen ilk otobüse bindim. Etrafı seyrediyordum giderken.. İşte şu kavşak, işte bu ışıklar derken otobüsün hiçte bizim siteye gider gibi bi hali olmadığını farkettim. Neyse dedim heralde buraları dolanır sonra bizim oraya gideriz... Bir yandan telaş yapmamaya çalışıyor öte yandan hızla gitmek istediğim yerin aksi istikametinde yol alıyodum. En sonunda tam önümde duran muavine sormaya cesaret edebildim
- bu otobüs nereye gidiyodu?
cevap gecikmedi
- yenikapı...
Önce anlamakta güçlük çektim.İyi de ben beylikdüzüne gidecektim yenikapıda neresiydi?.. Çekinerek bi cümle daha kurabildim
- abi ben oraya gitmicemki ben beylikdüzüne gitmek istiyodum yanlış otobüse bindim galiba..
bu konuşmalar gerçekleşirken tam yanımda yaşlı bi teyze oturuyodu ve birden konuşulanlara şahit olmanın verdiği heyecanla bağırdı..
-anaaaam! Yavrum yanlış binmiiiiş gorüyonmuu vah vah!.. tüh tüh!...
Belki sadece muavine rezil olacaktım ama nenem saolsun öyle bir intettiki otobüste bi sümsük olduğunu bilmeyen kalmadı, hatta bizzat şu zavallı bücürü görebilmek için orta bölüme doğru uzayan kafaları hiç unutamıyorum... Neyse dedim olan olmuştu eve nasıl dönecektim? Bi dakka! Otobüse binerken verdiğim elimde kalan son paraydı ve bukadar yolu yürüyerek asla dönemezdin. Havada kararmak üzereydi. Nasıl anladığına hala aklım ermiyor ama muavin durduk yere verdiğim parayı geri elime sıkıştırdı ve orda beni indirip karşıdan gelen ve siteye gidecek olan otobüse binmemi söyledi. Apar topar inip karşıya geçtim 2 saat sonra nihayet gelen otobüse bindim ve eve ulaşma başarısını gösterdim. Okul çoktan dağılmış, maç bitmek üzere ve başıma gelenlerden kimsenin haberi yoktu. Eğer paramı geri alamasaydım nasıl dönerdim bilmiyorum...
11 Aralık 2008 Perşembe
Bu bayram nasıl bayram?

Benim bayramlarım hep aynıdır. Hiçbir sene dememki 'nerde eski bayramlar!..' İşte bugün, bu bayram da o bayram.
Bikerede istiyorumki evde oturalım birileri kapımızı çalsın şu şekerle kolonya tutmak nasıl bi duyguymuş tadayım. Nerdeee... Çikolata ve şekerini oturup kendi yiyen bi biz varız heralde :)..
3 günün 2'sinde anca akraba ziyareti bitmiş olur sonra tanıdık kapısı aşındırılır. Her evde baklava veya sarma vardır. Kolonya, gülsuyu karışımı bir koku barındırırsın eve dönerken. Çikolataya hayır diyemessin akşam mide fesadı geçirirsin. Bayram bitene kadar kavurma kokusu bi hoş eder. El öptürenlerin çoktur.
Bazı şeyler elbette değişti mesela artık bayram harçlığı vermez oldu amcalar kazık kadar olduk diye.. Halbukine bayramın en güzel yanıydı bu. Görgüsüz bi çocuktum :P eğer az para verecek bi amcaya gidiyosak ayaklarımı sürüye sürüye giderdim :) . Arkadaşlarla toplanır kim daha çok el öpmüş, kimin amcası ne kadar vermiş, neticede kimin parası daha fazla hesaplardık. Sanki az şeker yemiş gibi ekstra görgüsüzlükle parayı cips kola ve nekadar gereksiz oyuncak varsa alarak bitirir, eve dönünce kimimiz yediklerini kusar kimimiz üstüne birazda azar yerdik. Annem hep parasını ayakkabı, elbise almaya ayıran, benden nispeten daha görgülü görünen arkadaşlarımı bana örnek gösterir, bidahaki bayram için uyarısını yapardı.
İşte geçmişten bu güne değişen tek şey büyümüş olmak.. Bundan yedi yıl önce taso yağmasında birtanecik taso kapabilmek için devasa çocukların altında ezilip parkın kumlarıyla haşrolan o çocuk değilim okadar...
Blogger, cümle blogcuların bayramını tebrik ediyorum... Herşey güzeldi bu bayram da... Ben şanslı hissediyorum çünkü benim bayram günlerim gerçekten güzel...
1 Aralık 2008 Pazartesi
Melankolik serzeniş...

Köpüren hastane, ayak kokusu, fırça, çalışmayan süpürge, süpürgenin dövücüsü, su, hesap makinesi, taksim, eşel, süfle, kemik, salyangoz, kupa kızı, hayat sigortası, çift taraflı yapışkan tela, bol teel, boncuk mavisi, leylak, koyu pırpır, ofelya, soyut resim, küf, soba, şah damarı, soytarı....
Bazen rüyada bilinçaltı hiçte yediremediklerini yaşatır sana. Bazen 10'dan geriye saymaya başladığında 5'de bitirirsin. Ara sıra üşüdüğünde klimayı açarsın. Uyandığında asıl rüya şimdi başladı diyebilirsin. Korktuğunda hiçte ağlamayabilirsin. Doğuştan renkleri herkezden başka gördüğünü, sesleri herkezden başka işittiğini düşünürsün. Her yıl yaşnı yanlış hesaplarsın. Bilerek yolu şaşırırsın. Ağlarken gülersin. Sayıların sonsuzluğunu düşünürken yaklaşırsın ömrünün 3. gününe. Yollarda hep hendek vardır. Yazın asfalt erir, üstüne basarsan ayakların yapışır. Sigara öldürür, o öldürmesede zaten ölürsün, belki sayesinde biraz daha erken ölürsün. Gıdıklanmak güldürür ama zevk vermez. Hayatı sevmezsin ama elinden almak isteseler vermezsin de... İnsansın ya kelebek olsaydın?
Bi de erken kalktım bugün yine diğer günlerdeki gibi. Aslında hiçte istemiyordum taa buraya kadar gelmeyi. Yolda tanıdığım iki kişiyle karşılaştım ve düşündümde iki adımda bir birileri yüzüme gülüyor, üç adımda bir hatrımı soruyor. Nede geniş bi çevrem varmış. Buradan tamda şuradan uzaklaşmak nasıl olurdu acaba? Hani daha az insan gördüğüm, daha az dedikodulu biyere... Belki insanıda farklı olurdu kimbilir! O yüzüme gülenler gibileri konuşmazdı arkamdanda. Hani şu çok iyi arkdaşım olanlar, aslında kendilerini öyle zannedenler, aslında kibir de değil sadece sadeleşme çabasıyken bendeki, ısrarla etrafımda çember yürüyüş yapanlar. Bir kendini beğenmişlik bendeki dışardan görünen, aynada kendime söverken farkediyorum abesliği. Hiçte beğenmiyorum şu duruşumu sümsük gibi! Hep kafam yerleri süpürürdü küçükken...Sırf bu yüzden kayboldum defalarca. Dev gibi insanlar yanımdan geçerken biri elimi tutmuş götürüryordu beni evime... Hemde evim neresi bilmeden. Büyük ya hani, hani olgun ve çocuklu bir amca belkide. Neden beni evime götürmesinki? Yok yok sıkı sıkı tutmalıydım elini ve az ilerde arabası vardı dev amcanın. Seviniyordum, yine kaybolmuştum ama geri dönebilecektim. Tamda o sırada belki de bu duruşumun bedelini tam da ödemek üzereyken bulundum. Başka bir dev amcaydı elimden tutup götüren... Ama bu amca tanıdıktı, bu amcayı biliyordum ve içim daha da rahattı. Yürürken sevinçle tekrar bulundum, bu sefer dev babamdı karşımdaki ve beni bulduğu için şükreden ailem. Çok defa bu duruşun, bu yere bakışın bedelini ödemekten ucuz kurtulmuşum. Çok defa eve geri dönmüşüm. Şimdilerde dimdik yürüyen bu insanda ne değişti? Nedir bu özgüvenin sebebi? Şu masada otururken aklımdan geçenler, bir yandan halay çeker, bir yandan dalga geçer benimle...
Şu karşıdaki bina hala satılmadı, hala tamamlanmadı yandaki inşaat, hala ayda bir değişiyor şu dükkan bi tekstil atolyesi bi sabun dükkanı karar veremedi gitti. Şu nakliyeciler yol yaptılar. Havalar da melankolik bu ara. Hiçte mevsimim değil sonbahar, uykumu getiriyor. Ben kışın doğdum kışı seviyorum. Ellerim hiç ısınmaz benim. Yoksa buz ülkesinin kraliçesimiyim? Ama öyle bir ülke yoktu dimi? Olsaydı ben oraya ayak uydurabilirdim. Herşey parlak, kristal, pırlanta ve ışığı yansıtan her ne varsa, gümüş rengin tüm tonları üzerine kurulmuş bu ülkede, buz ülkesi prensesi, buzdan elbisesi ve buzdan merdivenleri kristal ayakkabılarıyla inişini izleyen milyonlarca buz insanını selamlıyor...
Şimdi ahşap oyma antika saat donk etti ve hayaller tuzla buz. Başlarken yuvarladığım her kelime benim sık sık oynadığım bir oyun. Adı, aklına geleni yaz ya da söyle :) Nezaman denesem güldürürdü beni. Bu sefer düşündürdü çok ilginç!..
28 Kasım 2008 Cuma
Acemi terzi fasulye...

Dikiş kariyerim bundan 3 yıl önce başladı. Bugüne kadar dolabımın yarısını kendim diktim ve bu tür bi yeteneğe sahip olduğum için nekadar acemide olsam ara sıra gururlanmıyo değilim hani :P Oturup tek tek çekemedim şunu diktim bunu diktim diye ama bundan sonra diktiğim şeyleri çekip buraya da koyabilirim. Bu soldaki elbiseyi geçen hafta diktim gerçi yazlık ama okadar çok kumaş varki yazlık olsa da elden çıksın diye dikip gelecek yaza sakladım kendilerini...
Bu aşağıda sırayla dizdiğim eserlerde daha önceden diktilerim..
-Birinci sırada efenim abiye bir model var. Kuzenimin düğünü için diktiydim ama sinir olduğum şey uğraşıyorum ediyorum bi düğün oluyo giyiyorum ve arkasından gelen düğünde aynı şeyi giyemediğimden emeğime acıyorum :(
-İkinci sırada rengarenk saten elbisem var... Bu elbise kişiliğimi yansıtıyo fikirde benden çıktı kalıpsız kestim biçtim böyle bişey çıkarttım ortaya... Fotoğrafta eteklerini mecburen sağa sola iğneledim tipi biraz kaydı ama üç aşşa beş yukarı modeli insan evladı üzerinde hayal edilebilir hale getirdim. Kendim giymedim çünkü bi türlü kendi kendimin boydan fotosunu çekemedim heheheh :D

-Son olarak yeşil etekim varki onu ilk diktiğimde aşık oldum üstümden çıkarmayasım geldi. Sonradan cılkını çıkardım zavallının...
Not: Pilli Cadımın dediği cart yeşil etek yazlıkların arasındaydı zaten yarısını anca çekebildim kıyafetlerin oda alel acele oldu o yüzden onu koyamadım buraya. Neyse şimdi kışlık bi elbise dikmeyi planlıyorum dün 3 gündür uğraştığım montumu saat 11 gibi bitirebildim bugün işe onunla geldim pek bi sevindrik oldum :) elbisem bitsin ikisinin fotoğrafını çeker koyarım.
27 Kasım 2008 Perşembe
Yine burdayım, hoşgeldim masam!...

Tam da şimdi, şu anda, oturdum masamda kendimi kutluyorum. Neden acaba ? Neden tekrar burdayım ? Özlediğimi sanmıyorumlarla kadırıyorum kendimi sonra güç bela itiraf ediyorum burada olmak istediğimi. İdeallerim çok farklı ve yapmak istediğim iş bu değil belki ama herşey istediği gibi olmuyor insanın. Ben yol ayrımında kendimi ikiye bölmeye çalışıyorum imkansız olduğunu bilerek... Okumak istediğim bölüm işletmemiydi ? ya da sahip olmak istediğim meslek sigortacılıkmıydı ? Hayallerimin suda yüzdüğünü izlemek üzücü... Bu seçimi yapmak zorundayım. Bazen seçeneği olmaz insanın.... Herkez istediği gibi yaşayamaz kendi hayatını. İşte benimkinin dönüm noktası, hayallerimi yaşayabileceğim vaadiyle ertelenmiş hayatımın üstüne bir meslek inşaatı. Şunu yap bunu yap diyen cümlelerden bıkmış usanmış biçimde ne yapacaığımı kendimde bilmez halde sağa sola yapıştırdığım renkli kağıtlarla donatılmış masamdayım. Öylece bakmaktayım kayıt yapmam gerekirken. Herşeyi bi kenara itekleyip sıfırdanmı başladım yoksa yarım kalandan devam mı ediyorum? Bilmiyorum... Şimdi masamdayım işte tek bildiğim hafızamda köşeye isteklediğim nekadar bilgi varsa, tozlanmış paslanmışda olsa onları bi güzel cilalayıp parlatıp yola devam etmek. Hayallerime ise daha çok var...
25 Kasım 2008 Salı
İnternet krizi!

Yok yok anlamış bulundum internetsiz olmuyomuş. Bilgisayarımı internet gittiğinden beri toplasan 2 kere açmışımdır :( . Yalvar yakar ikna ettim babayı açtıracakmış sallamaz ise... Kim bilir ne zaman bi umut bekliyorum işte... Meğer hayatımda ne çok yer kaplıyomuş şu melet onsuz nekadar da sıkıcıymış. Çok alışmışım kötü olmuş. Kıymet bilmek lazım eldeyken. Çokta hevesle başladım yazmaya ama büsbütün hevesim kırıldı. Söylemek istediklerinin boğazında düğümlenmesi gibi hissettiklerim. Kedimi anlatıcaktım, tasarımlarımı gösterip hava atıcaktım:P, boyamalarımı çekip çekip koyucaktım, kendimden, ondan bundan, ruh halimden bahsedip can sıkıcaktım, onun bunun şunun bloglarını karıştırıp okuyup köprü kuracak insan halinden anlayacaktım. dönüşüm mhteşem olamayabilir. Heves kırıklarım birleşmeyebilir ama gayret edebilirim hiç yoktansa...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)