30 Haziran 2009 Salı

Yıllar sonra gelen süpriz arkadaş


İnternetime sınırsız bir biçimde kavuştum ve yokluğunu hissetmedim bile çünkü zaten evde değildim. Sürekli ya Pilli'deydim ya da dışarılarda sürtüyodum :P
En son ortaokul arkadaşımla buluşacam demiştim beklenen buluşma gerçekleşti :)

Kendisini sekiz yıldır hiç görmediğim için karşıma nasıl bir insan çıkacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Hatta ilnginçtir resmini bile görmedim. Telefonda bile görüşmedik. Türkiye'ye geldi ve geldim diye mesaj attı ben de ertesi günü görüşmeye gittim.
Otaokulda benden uzun olduğunu hatırladığım için karşımda iri yarı bir hatun bekliyodum. Aslında ne beklediğimi de bilmiyodum. Sekiz yıl insanı oldukça değiştirebilirdi.
Çok şey konuşmaktan bahsetmişti acaba ne konuşacaktık? Yani ben bu fanustaki muhteşem yaşantımı beş dakikalık bir anlatıma sığdırabilirdim ama onun eminim anlatacak daha çok şeyi vardır diye düşündüm. Neticede yıllardır göçebe bir yaşantısı vardı. Türkiye de bulunduğu dönemde de en iyi arkadaşı ben olmuşum.
Eskiden oturduğu evlerin hemen üstündeki apartmandan bir daire almışlar haliyle bulmak kolay oldu. Buraya geldiklerinde o evde kalıyorlar. Önce evine davet etti. İlk kapıyı açarken kapı takıklık yaptı açılmadı. O sırada söylendiği için yüzünü görmediğim arkadaşımın sesini duydum.
'Biraz beklermisin Ayşe kapıyı açamıyorum.'
Ses hiç değişmemiş. Sadece biraz daha olgunlaşmış. Güçbela kapıyı açtığında ise kendimden beklemediğim bir şekilde dondum kaldım. O da benim ona baktığım gibi bakıyordu bana. İnanamadım. Yani beklediğimin aksine karşımda miniminnacık çok tatlı bir hatun duruyordu hatta kendimi onun yanında epeyce uzun hissettim. Herkes bana minyon der nerem minyonsa artık. Onun tipi minyon tanımına birebir uyuyordu. Bakışmayı çok uzatmadan sarıldık. Salonlarına geçtim aval aval bakıyorum. Başlarda anlatacak şey bulamadık ama sonra öyle bir çenemiz açıldı ki sanki o koca sekiz yıl hiç geçmemiş gibiydi. Onun hayatı bana oldukça ilginç geldi. Yaşam şekli herşeyi benimkinden çok farklı. Ben onu, o beni hayretlerle dinledik. Gerçi o benim fasulyeden hayatımın nesine hayret etti anlamadım ya. Bana çok farklı çok dolu ve olgun bir yaşam şeklim olduğunu söyledi. İkimizde anlattık anlattıkça o bana, ben de ona uzaydan inme gibi baktık. Farklı ülkelerde kültürler farklı olur, yaşam şekli farklı olur biliyorum ama birinin ağzından bunları dinlemek bana çok garip geldi.
Bu hafta içinde ben de onu ağırlamak istiyorum. Tekrar gideceği için birdaha görmek istiyorum. Artık geldiği her yaz görüşmeye karar verdik :)

27 Haziran 2009 Cumartesi

Romatizma ağrısından Eminönü yollarına :P

Ayy blooooog benim romatizmam var herhalde sürekli kemiklerim ağrıyooooor :.( Özellikle en mutlu günlerime limon sıkan bu ağrıya çare aramayı bıraktım mecbur doktora gidicem :(
Bazen gece bu ağrıyla kalkıyorum böyle titreşen bi masaj aletimiz var kemiklerimi zonklatana kadar bacaklarımı onunla tarıyorum. Bi mest oluyorum bi mest oluyorum oy oy biri onunla bacaklarımın canına okusa da ben de mışıl mışıl uyusam...
Bugün çok yürüdüm onun da etkisi var. Tekrar yapışmaya karar verdiğim arkadaşım Pilli'yle sabah erkenden yola çıktık ben ordan Eminönü'ne gittim kumaş aldım bi müşterime anam şu metrobüsü yapanlardan Allah razı olsun ne diyim bizim burda teiiii Eminönü okadar ters ki... Şükür üç aktarma da olsa hızlı ulaşıyorum.
Yarın da ortaokuldan beri hiç görmediğim bir arkadaşımla buluşucam çok merak ediyorum nasıl olcak :) Kendisinin yüzünü bile hatırlamıyorum hehe :D
Bu arada bizim kedinin lösemi aşısı yapıldı küstü bize :P Hırçın güzel her defasında sebeptleyene kadar burnumuzdan getiriyo. Sonradan bir minnoş'u veterinere götürme macerası daha burda sona ermiştir diyoruz:)
Blog bizimkiler balkonda meyve partisi yapıyolarmış haydin nokta.

25 Haziran 2009 Perşembe

Tatil için olası durumlar


Eveeet birkaç gündür internetim yoktu ama ben buldum yine de. Dedim ki gireyim güzel güzel yazayım. Nedense hiçbi güzellikten bahsedesim yok!

Hala dikiş makinası alma planları yapıyorum böyle giderse de anca planda kalır. Kazandığım parayı daha cüzdana koymadan harcıyorum. Hatta borcum bile var ehehe:D Niye güldüysem onu da anlamadım :/ Mal insan formundayım bu ara. Her türlü abukluğu yapmaya müsait bir yapı oluştu bende. Belki sıcaklardan...

Bu sene tatile gider miyim acaba? Hımmm :/ hımmmm hımmmm....

Bizimkilerin tatil planına bakacak olursak yaz boyu ancak musluktan su sıçratırız birbirimize... Yarı olimpik salon halımızda yüzer gibi yaparız. Balkonda da kıç kıça güneşleniriz kız kardeşimle. Belki yıllardır bulamadığım aşkı bu yaz bulurum. Tam karşıda inşaat var türkü çığıranlardan birinin sesi de güzel bi albüm çıkarttı mı kendisine koluma yakışabilir belki.

Ama tatile gitmesekte babaannemle dedemi ziyarete kesin gideriz. Beni görünce evlenemedim diye onbeş yaşımdan beri yaptığı gibi kahrolur ve babama kızar. Orada kızlar onüçünde bile evlenir haliyle ben evde kaldım tüh tüh xD

Olmadı piknik falan yaparız her hafta. Piknik kavramı benim için ayrı bir başlık altında ele alınabilir. Toplu piknik alanları vardır mesela pazar günleri özellikle sepetini, semaverini kapan oralara koşar. Böyle alanlarda piknikzede olmak kaçınılmazdır. Top oynuyorsan attığın top döt kadar mekanda bir başkasının sofrasına düşebilir ya da bir başkası o topu senin kafana atabilir. Yapacak fazla birşey yoktur çünkü mekan orasıyla sınırlıdır ve piknikte de top oynayamayacaksan ne anladım ben.

Bi gün böyle bi piknik yerine pazar günü gitme gafletinde bulunduk ve unutamam hayatımın en rezil pikniği oldu. İki adımda bir sofrasını kuran piknik yapıyor. Hatta babamlar top oynadı da kafasına geldiği için bizimkilerden biri bayılmıştı. Sonra dedik ki yok böyle yapmayalım bi daha madem piknik yapacaz adam gibi sessiz sakin geniş biryer bulalım. Bu fikrin hatrına başka bir piknik alanı keşfettik. Gerçi piknik alanı değildim kocamaaaaaan bomboş bir düzlük sadece iki tane ağaç var ve kavurucu sıcaktan yeşil rengi sadece o iki ağaçta görebiliyoruz. Çayır çimen olması gereken yerler sararmış ot yuvası. Ney o? Piknik yapıyoruz. Hayır işkence çekiyoruz. Çekirgelerle ziyafet bambaşkaydı. Dönerken de araba çıkmadı ordan çekici çağırdık adamlar yerimizi bulana kadar akşam oldu hava karardı ve işte piknikten nefret etmeme sebep olan bu tür maceralardan bi dolu yaşadık ısrar ve inatla. Kimse bana piknik demesin koca yaz tatilini evimde dikiş yaparak geçirmeyi tercih ediyorum ben.

Neyse blogcuğum artık göreceğiz bakalım bu yaz tatilinde yanarak mı bronzlaşacam sinirden mi..
Not: Yukarıdaki fotoğraf benim hayal baloncuğum gözüm gönlüm açılsın diye koydum.

23 Haziran 2009 Salı

Gözleri açık uyuyan balığa bakıyorum. Pilli'ye parlamet mavisi demiştim kız kardeşim kobalt mavi dedi. Şimdi düşünüyorum acaba hangisine daha yakın? :P Sonra gözüme Gary çarpıyor. Bence bir elma salyangozuna göre fazla haraketli. Kuşların sesi dikkatimi dağıtınca arkama dönüp Minnoş'u kontrol ediyorum. Herzamanki yerinde uyukluyor. Kağlumpağaların akvaryumunu odamızdan çıkarıp hole koyduğumuzdan beri sıçrayarak uyanmıyorum. Rampaya çıkıp suya atladıklarında çıkan cumburlop sesi hep irkilmeme sepep oluyodu. Hayvanat bahçeme sessizlik hakim. Hava sıcak ve bunaltıcı. Hala uykumu alamamış gibi sersem sersem dolanıyorum. Dün gece Pilli bizde kalmıştı ve sabaha doğru uyuduğumuz için dört saatlik uykuyla gündüz sarhoş gibi dolandık ortalıkta. Dün gece o kadar gülmüşüm ki sabaha karın kaslarım ağrıyodu. Neden güldüğümü de hatırlamıyorum :) sadece gülüyorduk. Hatta Pilli'nin ayakları bile gülüyodu o nasıl oluyosa :)) Bizim gülme krizi nöbetlerimiz zavallı kız kardeşimin canına tak ettiği için gece odayı terk etti gitti içeride uyudu.
Labne peynirimi çok özlemişim. Pizza bilene yaptım o geldi diye :) Karar verdik bin kilo olana kadar yemek kitaplarında denemedik yemedik yemek bıramıcaz hıh! Ben seviyorum diye bana farklı tonlarda iki tane pembe ruj almış şeker gibiler. Ben de ona elbise dikmiştim ama bende unuttu :)) Leyla başka şeylerde unuttu gidersem bırakırım artık.
Birazdan kuzenin birkaç haftaya doğmasını beklediğimiz bebeğine aldığı oda takımına bakmaya gidicem sonra gelip uyumayı planlıyorum.


Dip not: Buz gibi kahvemin evime kadar gelmesini istiyorum. Starbucks, Kahve Dünyası ve türevleri bir zahmet el atılsın bu işe oturduğum yerden zengin ederim sizi :P Üşeniyorum gidip almaya :)
Canım buzlu mocha çekti :((

18 Haziran 2009 Perşembe

Mutlu SON!

Blog bugün Minnoş bize öyle bir gün yaşattı ki aklımı kaçırdım geri buldum. Sabah dışarı çıkmıştım eve geldiğimde annem Minnoş'u evde bulamadığını söyledi. Normalde bizim kaçık sürekli kuytu köşe bulur kendine saklanır aklımızı çıkarır ama bu sefer gerçekten bulamıyorduk. Kız kardeşim de evde değildi annemle başladık dışarıda aramaya. Bir yandan burnumu silerek Minnoş arıyorum sokaklarda.. Sitede oturduğumuz için sitenin içini yaklaşık beş on defa dolandım ve bugün hiç tanımadığım belkide yüz ayrı insana beyaz, kuyruğu kısa ve kafasıyla kuyruğunda grilikler olan bir kedi görüp görmediklerini sordum. Hatta akşama doğru aynı insanlara üçüncü kez sorduğum oldu. Kimi tanıyorsak aradık seferber oldular akşama kadar koca sitede altına bakmadığımız tek bir taş kalmadı. Umudumuzu kaybetmeye başlamıştık. Son çare eve geldim ellerimle tek tek kağıtlara Minnoşun özelliklerini yazdım ve nereye bulduysam yapıştırdım. Kimisi demin görmüştü kimisi iki gün önce. Artık ne sorduğumu da bilmiyordum. Yaklaşık on kişi site içinde kedimizi arıyorduk ve bugün dışarıya çıkmış olan kim varsa bizim bir kedi aradığımızı biliyordu. Rüzgar sesine ürken hayvan nereye gider, ne yer, ne içer, ömründe dışarıya adımını atmadı haliyle insan ölüsünü bulmaya bile razı oluyor. Vardiyalı olarak dinleniyorduk çünkü artık yürürken bacaklarım titremeye başlamıştı. Ağlamaktan gözleri şişen kardeşlimi teselli ederken annem diyafondan bağıra bağıra 'bulduuuuk!' diyordu. Neye uğradığımızı şaşırdık nasıl yani evde mi? Nasıl olabilir bakmadığımız iğne deliği kadar yer kalmamıştı. Şaşkınlık ve sevinçle yukarı çıktık ve Minnoş pörtlek gözlerle bize bakıyordu. Hep bir ağızdan çığlık çığlığa bağırınca hayvan da neye uğradığını şaşırdı. İlk defa böyle birşey yaşattı bize kedimiz ama onu bulduğumuz yer de inasının aklına hayaline gelmez. Annemlerin dolabında teiiii valizlerin en en üstünde en köşesinde kendine yer bulmuş halbuki elli kere baktım oralara. Neticede bulduk ve aslında hırçın tüy yumağını sandığımdan da çok sevdiğimi anladım :))

17 Haziran 2009 Çarşamba

Ben de vampirim inanmazsan inanma!


Herkes okuyor benim neyim eksik ben de okuyorum. Alacakaranlık serisi bitmek üzere oy oy nefesimi tutarak okuyorum.
Yavaştan hayatım kaymak üzere. Neden böyle saçma sapan aşk hikayelerine bağlanıyorum acaba? Yoksa ben de vampir miyim?
Neden ama benim de ellerim de yaz kış ısınmaz hep soğuktur. Her elimi tutan 'ah canıııııım sen üşümüşsün gel hele ben bi ısıtayım ellerini' der. Hayır bikere ben vampirim ondan benim ellerim hiç ısınmaz. Üstelik bi bakarım öyle başın döner işte. Sarımtırak zaten gözlerim hele güneşte saprarı olurlar bi kızarım siyaha çalar. Hatta 4537589 yaşındayım gördüm geçirdim herkes gözümde zavallı! Güzelliğime kokuma millet hayrandır. Güneşe çıktım mı bir parıldarım kör olursun.
Hikayem de şöyle...
Sene 1850... Daha çiçeği burnunda taptaze bir genç kızdım. Annem evinin kadını babam oduncuydu. Fakirdik ama mutluydum. Beş tane de kardeşim vardı ilaveten. Bir günü babamla ormana gittiydik babam baltasını evde unuttuğunu hatırladı sen bekle ben alıp geleyim dedi. Ben de papatyanın tekini kopartmış seviyor sevmiyor diye yolarken kafama babamın önceki gün kestiği ama henüz devirmediği ağaç düştü. O sırada da Carlisle sağolsun oralarda avlanıyormuş beni görmüş. Bakmış ölmek üzereyim hemen ısırıvermiş. İşte o gün bu gündür ben vampirim.
diyorum kimse inanmıyo kanıtlamak için ısırmam mı lazım? Hem ben Belgrad ormanlarında avlanıyorum. Daha bir damla insan kanı içmiş değilim.
Şizofren değilim ben vampirim!

16 Haziran 2009 Salı

İlk Converse ayakkabım :)

Babet almaya gidip Converse alan tek insanım, yani öyle sanıyorum. Ömrümde Converse almadım hiçbiri ilgimi çekmedi kız kardeşim aldı ondan otlandım :)) Ama geçen gün artık babet aramaktan sıkıldığım bir anda bu ayakkabıyı gördüm ve nesine tutulduysam tutuldum işte :P Çok olağanüstü bişey bulmuş gibi atladım ayakkabıya ve aldım. Annem de şaşırdı kaç yaşına geldin anca mı converse hevesin oldu diye... Demek ki içimde biryerlerde Converse tutkusu varmış bugünlerde açığa çıktı :P


Bi de bu eteği aldıydım püfür püfür çok sevdim :)

Odanın yeni rengi..

Boyaydı temizlikti derken epeydir zırvalamıyorum. Blogcuğum odamız o iğrenç turuncudan sıyrılıp gayet sade ve güzel oldu emeklerim boşa gitmedi değişim istediğim gibi gerçekleşti :)
Önce ve sonra şeklinde odanın panaromik fotoğrafını koydum eşya perde falan yok fotoğraflarda sadece mobilya :))



10 Haziran 2009 Çarşamba

Bazen..

Bazen aklımdan neler geçmiyor ki... Annem bu ara yine tuhaflaştğımı söyledi. Genelde gizli işler karıştırınca tuhaflaşırım ama öyle bişey de yapmıyorum ki tuhaflaşayım. Biraz sinirliyim, gerginim, saldırganım o kadar :p
Hayatımdaki herşey fazlalık gibi görünmeye başladı gözüme.. Eskiden çöpçünün tekiydim. Herşeyi dönüştürür kullanır, sağa sola poster yapıştırır, en ufak bi kağıt parçasını bile hatıra diye saklar biriktirir biriktirir yığacak yer bulamazdım. Şimdi tahammülüm kalmadı herşey gözüme çöp gibi görünmeye başladı. Hiçbir fazlalık olmamalı ne bulursam atıyorum. Odamı her temizlediğimde poşet poşet çöp çıkarıyorum. Nerelere tıkmışım neler saklamışım inanamıyorum. Ata ata üç parça eşyam kaldı. Ama attıkça rahatlıyorum. Odanın duvarlarınıda sade bir renk yaptık, bütün fazlalıkları çıkarttım. Oda bomboş öyle güzel ki... Artık ölürsem arkamda tek bir çaputum kalmaz :P Millet uğraşmaz döküntülerimle. Hiçbirşey dağınık gözükmesin, hiçbir uyumsuzluk, iç karartıcı görüntü olmasın istiyorum. Uyum takıntımdan tut hastalık dercesine gelmiş eşyaları çöpe atmya huyuma, annemin dediği değişim bu olsa gerek. Neden herşeyi fazlalık olarak görüyorum bilmiyorum. Diğer odalara elleme hakkım olsa neler atmam ki. Artık benim kullandığım odaya gelenler şaşırıp kalıyor nolmuş buraya diye. O çok kıymetli degilerimi bile fazlalık diye tuttum dönüşüme attım. Kullanmadığım hiçbirşey dolabımı işgal etmiyor artık. Oh be! Hastaysam hastayım en azından ruhum daramıyor. Düzen, düzen sonra yine düzen...

Diğer bazenlere gelince öyle çoklar ki...
-Bazen böyle hayatı kendime zehir ediyorum. O kadar üzülüyorum o kadar üzlüyorum ki neye üzüldüğümü de bilmiyorum üzülüyorum işte. O zaman kendimi parasıyla pataklatasım geliyor.
-Bazen hayatım bundan daha sıkıcı olsa acaba gerçekten patlayıp etrafa parçalarımı savurabilirmiydim diyorum.
-Bazen burada yaşamaktan nefret ediyorum. Nefes alıp verirken şehrin tüm pisliğini içime çektiğimi hissedebiliyorum.
-Bazen şu balıkla elma salyangozunun ilişkisi gözlerimi yaşartıyor.
-Bazen çok doyumsuz ve açgözlü olduğumu düşünüyorum. Yorganım kısa benim başıma çeksem ayaklarım açıkta, orası kapansa kıçım açıkta anladım ben.
-Bazen bi türlü ciddi bir ifade takınamadığım şu suratıma estetikle Alemdar Polat görüntüsü vermek istiyorum.
-Bazen bin kilo olana kadar yemek istiyorum.
-Bazen kalbimi kıran densizlere hadini bildirmek için Testere amcanın yaptığı gibi bir düzenek kurup hepiciğinin canına okumak istiyorum.

-Bazen sıfırdan bir hayat kuruyorum kendime...

İşte hayal baloncuğumdan kareler





8 Haziran 2009 Pazartesi

İşte cinayetti ayakkabıydı, sömürene sövücü günlük meseleler :P

-Bilmiyorum bu aralar aklımda gazete manşetlerini işgal edecek, 4389275. gününde hala çözülelemiş bir cinayet işlemek var. Ya alt komşumuzu ailecek katledicem ya da üst komşumuzu. Dua ediyorum artık defolup yazlıklarına gitsinler diye.

-Bugün ayakkabı almaya gittim ve hiçbirini beğenmedim ya ben de bir sorun var ya da dolaştığım üç devasa alışveriş merkezinde doğru düzgün ayakkabı yok. Arkadaşım da karar verdi sadece 35 numara ayakkabı satan bir mağza açacakmış garibimin miniminnacık ayakları var ama ayakkabı bulamıyor :) Ben beğenemem, millet beğenir ayağına olmaz :P

-Ayakkabı almaya gittim ama gözlük aldım geldim :D

-Hem kaçmayan, hemen yıpranmayan, hem topuğu aşınmayan çorap istiyorum. Üreteceksiniz ben anlamam! Bütün mal varlığımı çoraba mı yatırcam ben ha! Hem takıldımı sökülen dümdüz çorabın nesi 9 tl eder sömürgeciler!

-Benim babam para basmıyor buradan yetkililere sesleniyorum!

-Ben neden dikiş öğrendim? Evet artık bunu sorgulamam gerektiğini düşünüyorum. Hiçbişey satın alamıyorum. Bakıyorum iki çaputu birleştirmişler 90 tl'den kakalıyorlar millete. Ben onu yarım saatte dikerim neden alayım? 200 tl ceket belki bir haftamı alır ama daha iyisini bile yaparım neden ona o parayı vereyim? Neden neden? E böyle olunca alışveriş yapamıyorum. Ona değmez buna değmez her üstümdeki 'aaa sen mi diktin?' diye sorarlar. Ben dikmek zorunda mıyım, kolay mı bişey dikmek? Robot muyum ben? Benim de gidip parayı basıp alma hakkım yok mu? Var tabi olmaz mı... Ben soranlara niye kızıyorum ki ben piyasaya o fiyatları salanlara kızıyorum. Kızıyorum işte birilerine..

6 Haziran 2009 Cumartesi

Boya badana işleri..


Blog çok mutluyum! Sonunda odamız şu garip turuncudan kurtulacak. Bugün boya aldık bütün evi boyuyoruz :) Çok seviyorum pasaklı pasaklı giyinip duvarları boyamayı:) Taşınırken boyattırdığımız için çok kızmıştım ben kendi ellerimle boyamayı daha çok seviyorum. Renk İstanbul beji.. Büyük ihtimalle pazartesi başlarız boyamaya. Son siparişlerimi de verip başlamak istiyorum.
Temizlikten hoşlanmıyorum ama boyaya el attık mı annem haydin bi de yaz geliyor heyheyhey temizliği yapalım dicek biliyorum. Bu sefer katlanıcam duvarların hatrına..




Bi de duvar yapıştırmaları var çok hoşuma gidiyor duvar kağıdı mı boya mı derken şu desenlerin hatrına boya dedim. Boya bittikten sonra yatak başına istiyorum . Sağdaki resme bakınca farkettim bu İstanbul beji aynı bu renk :)

3 Haziran 2009 Çarşamba

Yılın şaşkolozları!

Ay akşam akşam güldüm şu videoyu izledim de..
Kristen Stewart... Heyecanını fazlasıyla belli edenlerden. Eli dursa ayağı durmuyo sürekli bi tarafları oynuyo:)) Bi ödülü elinde tutamadı :p Bana verin bana! Daş çıkartırım ben o hatuna bikere... Öyle cıvık jole gibi her bi yanım oyanamaz. Thanks falan da etmem kimseye. De getin ulan yaptım rolümü kaptım ödülü derim :P

Videoyu küçülterek koymayı beceremedim ahanda şuraya tıkla.

Bi de Rubert Pattinsonla bunun mütüş uyumlu olduklarını düşünüyorum. İkisi de oynak bunların. Dik duramıyorlar ya sağa bükülüyorlar ya sola :) Ya da mutlaka konuşmak üzereyken flaş patlıyo suratlarına. Ağzı açık ayran budalası gibi bakıyorlar.













































































Ben de bu ikiliye yılın şaşkolozları altın kupası ödülünü veriyorum kendi ellerimle çiziktirdim fabrika çıkışı değil el emeği el!
















Not: Bu oynak artizlerin ikinci filmlerini çok merak ediyorum 2. kitap hayal kırıklığı oldu benim için umarım film de öyle olmaz. Olursa ödülümü geri alırım!

Panik!

Sevdiğin bir insanı kaybetme korkusu ne zaman şiddetini arttırır? Artık biliyorum.
Hayatımda gerçekten değer verdiğim insanlar az ve bugün birini kaybettiğimi sandım. Manevi annem gibi, herşeyim gibi, gibi bile değil...

Bugün annemi biri aradı yüksek sesle biri ağlıyordu. Yine kötü bişey vardı annem çok panik oldu. İlk başta erkek kardeşim sandım ama bahsettiğim kişinin onbeş yaşındaki kızıydı. Annesi hastaneden gelmiş uyumuş ve bir daha uyandıramamış. Uyandıramıyorum diye ağlıyordu telefonda. Annemin de en yakın arkadaşı ama demiştim annem çok soğuk kanlı bir insandır buna rağmen söz konusu en yakın arkadaşı olunca dışarıya kendini zor attı. Evi hemen on metre yandaki apatmanda. Arkasından ben fırladım hiç üstüme başıma bakmadan. Kötü durumlarda insan üstünde iç çamaşırı da olsa herhalde kendini sokakta bulur. Koşa koşa evine gittik. Öylece yatıyordu. Annem yüzünü tokatlamaya başladı ama tepki vermedi. Hemen nabzına baktı. Yaşıyor diye şükrettik. Hipertansiyon hastası ve ilacını alması lazımdı. Dolap çekmece karıştırırken çantasında olduğunu sayıkladı. Bir yanda kızı ağlıyor bir yandan da annem ambulans numarası bulmak için babama telefonla ulaşmaya çalışıyordu. Araba babamda olduğu için olduğumuz yerde çare arıyorduk. Yavaş yavaş kendine gelmeye başlayınca hemen yüzüne su çarptık, tansiyonunu ölçtük ve ilacını içirdik. Ne kadar hastaneye götürelim diye yalvardıysakta kabul etmedi. Yine kendimi en kötüsüne hazırlamıştım. Dahası blog, yazacak çok şey var ama yazılmıyor...

Bu arada dilimin tamamı yara oldu birden. Doğru düzgün konuşamıyorum 'r' harfini söyleyemiyorum yuvarlaya yuvarlaya konuşuyorum. Zaten kimse benim yuvarlak konuşma şeklimden bişey anlamazdı şimdi yeni bir dil keşfetmişte kendimi o şekilde ifade etmeye çalışıyormuş gibiyim. Annemle bugün aramızda geçen basit bir konuşma

-Aneeee Aneeeee!
-Ne var!
-Geeee ( Gel demeye çalışan zavallı insan)
-Ne isytiosun anlamadım
-Geeeeeeee!
-Gel de söyle hiçbişey anlamıyorum
-Ane geeeeeeeeeeee!
(anne gelir :D)
-Bak bu dümeleğ buğaya olmus mu? (bu düğmeler buraya olmuş mu?)
-Hıı olmuş şunu az daha kaydır
-I ııııh Oğayı okadağ kaydığma (orayı o kadar kaydırma)
-Ama çok açık oluyor arası
-Olmuo iii bööle
-İyi sen bilirsin
-Provayı ne zaman yapacaksın?
-Biimem yoğuldum sonğa yapağım (bilmem yoruldum sonra yaparım)
-İyi o zaman topla burayı.

Beni böyle bile anlıyor annem :)

Not: Herşey iyi olsun herkez iyi olsun...

2 Haziran 2009 Salı

Başlık bulamadım :)

Immm yazacak bişey bulamıyorum blog bozuntusu. İlham gelmez oldu :P Ama okuyorum artık finalleri de depikledim bundan sonra rahat rahat kitabımı da okurum blogları da..
Biraz ara vermiştim tekrar dikişe başlıyorum.. Makinama örümcekler ağ yapmış :P Hasta hasta zor oluyor ama hasta olunca yatamıyorum. Yatak batıyor... Bi de annemin fi tarihinden kalma kalıplarını buldum. Hepsi 80-90'lı yılların kalıpları.. Ama çoğu şimdilerde tekrar moda olan modeller. O kalıplarla da denemeler yaparım diye ayırdım. Kumaş alışverişine çıkmam lazım ama bu hafta doluyum ancak haftaya çıkabilirim.
Bu arada blog, Pilli yazmış benim de kesinlikle bi ara üstüne parmak atmak istediğim bir konuydu, ben yazsam anlatmak istediklerimi böyle ifade edemezdim tebrik ediyorum! Air France ve Metrobüs başlıklı yazısından bahsediyorum.
Canım arkadaşım bu ara çok stresli bir dönem yaşıyor ve her yazısında sitem var. Bana 05/05/2009 tarihinde şöyle demişti kendisi 'seni seviyorum takma kimseyi kafana bir tek toka tak sacina:D' ben lafını kendisine iade ediyorum ;) İnsanları değiştiremiyorsun. Evet elimizde olsa da insan sıfatını kirletenleri yeryüzünden uzaya fırslatsak ama imkanlarımız dahilinde çabalıyoruz canım. Biz, onlar gibi olmayarak, onlara benzeyen çocuklar yetiştirmeyerek birşeyler yapabiliriz. En önemlisinin lafı dinlenen bir insan olabilmek olduğunu düşünüyorum. Eğer söz sahibi değilsek yazdıklarımız fazla birşey ifade etmiyor. Babam kardeşime doktor ol, mühendis ol demez. Cumhurbaşkanı ol, başbakan ol, yüksek yerlerde sözü geçen adam ol der. İnşallah öyle olur.. Ben en çok zehir saçan insanların sözünün dinlenmesine tahammül edemiyorum. Onları döve döve gebertsem ne kan tutar beni ne içim acır.
Blog Widget by LinkWithin
 
ISSIZ ÇÖLDE ISLI BİR KIZ. Design by Pocket